Kuran Kıssalarından Ne Anlamalıyız

(Arzum) #1

bu bağlamda henüz dünyadayken kurulacak “evrensel adalet ve barış
yurdu” olarak okunmalıdır. Klasik tefsirlerde bundan maksadın cennet
olduğu görüşü varsa da bu görüş bağlama uygun düşmemektedir. Çünkü
cennet ve cehennemden sonraki iki ayette zaten bahsediliyor.
Demek ki Allah doğruluk ve dürüstlük yolunda yürüyenleri, dünyayı ve
ülkelerini kana bulayanlara inat “adalet ve barış yurdu” kurmaya
çağırmaktadır.
Bu çerçevede “selâm” kavramı “esenlik, huzur, güvenlik, adalet, barış,
sulh” gibi oldukça geniş bir anlam çerçevesine sahiptir. Bu tabire kısaca
“adalet ve barış yurdu” diyoruz: Kimsenin hakkının yenmediği,
savaşların, katliamların, kıyımların, işgallerin olmadığı, baskı, zulüm ve
zorbalığın ortadan kaldırıldığı, farklı din, mezhep ve etnik kökenlerin eşitlik
ve özgürlüğünün sağlandığı, yerleşim birimleri arasında sınırların kalktığı,
kendi demokratik özyönetimlerini kurduğu, Medine Sözleşmesi’ndeki gibi
barış içinde bir arada yaşadığı, insanın en temel hakkı olan “varolma
hakkının” tam olarak sağlandığı bir ülke/coğrafya gerçek anlamda adalet
ve barış yurdudur...
Hz. Peygamber, Hendek’te taşa vururken saçılan kıvılcımlara bakıp
“Kisra’nın ve Bizans’ın hazinelerini görüyorum” diyerek
çevresindekilere bu hedefi göstermemiş miydi? Bölgeyi, binlerce yıldır
süren İran-Roma rekabetinden kurtarıp evrensel adalet ve barış yurduna
dönüştürme hedefi...
Kur’an’ın Rum suresinin girişinde yine bu hedef gösterilmemiş miydi?
Kur’an’da “İbrahim’in kuşları” örneği, böylesi bir hedefin nasıl
gerçekleşeceğini göstermek için verilmemiş miydi?
Hz. Süleyman bu hedefin peşinden gitmiş ve kurduğu ülkenin başkentine
Dâru’s-Selâm (Yeruşalim)yani Barış Yurdu dememiş miydi?
Abbasilerin başkenti (Bağdat) bu hayal ile kurulmamış mıydı?
Selahaddin Eyyubi, Hz. Süleyman’ın mirasını kurtarmak için Dâru’s-
Selâm’a (Yeruşalim/Kudüs) sahip çıkmamış mıydı?
Osmanlı’ların başkentine (İstanbul) bu hayal için mutluluk, barış, esenlik
yurdu: Dâru’s-Saadet(Dersaadet) denmemiş miydi?


Bütün bunlar Barış Yurdu’nun’ın binlerce yıldır bu coğrafyanın tabiri
caizse ‘büyük ülküsü’ ve ‘kızıl elması’ olduğunu göstermiyor mu?
Şimdi hangi gerekçeyle bundan vazgeçilebilir?
Herkes birleşirken biz niye dağılıyormuşuz?
Dünyanın orta yerinde koskocaman bir boşluk, parçalanmışlık, dağılmışlık
neden var?
Dünyada ikiyüz üçyüz yıllık birlikler kurulurken, binlerce yılın hayali neden
gerçekleşmeyecekmiş?
Newyork, Atlanta, Teksas bir olurken, Paris, Köln, Londra, Helsinki, Madrid
vs. elele verirken, Bağdat, Kudüs, İstanbul, Mekke, Kerkük, Amed, Erbil,
Kobane, Musul, Şam, İslamadad, Kahire vs. neden mahzun kalacakmış?
Kimdir bizi parça parça bölenler?
Kimdir hayallerimizle bile alay edenler?
Yıkalım şu duvarları!
Önce hayallerimizde, zihinlerimizde yıkalım, arkası gelecektir.

Free download pdf