Kuran Kıssalarından Ne Anlamalıyız

(Arzum) #1

söylüyor ve ahalinin rızasını almak ve eşitçe yararlanmak gibi şartlar
getiriyor.


Peki, bir sözcük ve terim olarak emanet nedir, ona da bakalım...
“Emanet” kavramının yukarıda görüldüğü gibi başlıca iki anlamda
kullanıldığını görüyoruz: 1- İtimat etmek, güvenmek 2- Görev ve
sorumluluk.
Terim olarak emanet, “Bir şeyi veya bir değeri gönül huzuruyla,
güvenle başka birine teslim etmek veya aynı şeyi aynı şartlarla
teslim almak” anlamındadır. Allah’ın insanlara verdiği bütün maddî ve
manevî nimetler ile insanların geri almak üzere verdikleri şeyler birer
emanettir. Tersi hıyanettir.
Emanet ile “hibe” arasında fark vardır. Emanet mülkiyeti başkasına ait
olan, geri ödenmek zorunda olunan ve zarar verildiğinde tazmin edilmesi,
ödetilmesi gereken şeyken, “hibe” mülkiyeti ile birlikte geçen ve geri
verilmek zorunda olunmayan ve zarar verildiğinde tazmin etme
sorumluluğu olmayan şeydir. (bkz. Adalet devleti; Ortak iyinin iktidarı,
‘emanet’ bölümü, ist., 2003).
Bu anlamda bütün servet (emvâl) ve kuvvet (egvât) kaynakları yani mülk
Allah’ın (yere inince halkın) birer emanetidir, geçicidir ve hesabı verilmek
zorundadır. Servet ve kuvvet kaynakları bir hibe, ancak ölümle çıkarılan
Allah’ın giydirdiği bir hırka değildir. İslam dünyasında saltanatın bu denli
yer bulabilmiş olmasında servet ve kuvvet sahibi olmanın Allah’ın/ halkın
geçici bir emaneti değil; Allah’ın dilediğine verdiği mülkü, bağışı, hibesi
olduğu anlayışı yatmaktadır...


Demek ki...
Gökler, yer ve dağlar öyle bir teklifle karşılaşmışlar ki sanki lisân-ı hâl ile
“Ey Rabbimiz! Aman, bu bizi bozar” demişler ve yanaşmamışlar.“Mal,
para, servet” ve “görev” onları korkutmuş, ürkütmüş, titretmiş. Fakat
insanoğlu hemen atlamış/atlıyor.
Demek ki...
Kur’an’da dağların, yerin ve göklerin üstlenmekten kaçınıp da insanın
üstlendiğini söylediği emanetten maksat “mülk”tür! Yani Allah’ın ülkesi
(yeryüzü) üzerinde tasarrufta bulunma, mülkünü (servet ve kuvvet
kaynaklarını) üzerine alma, kullanma ve onlar üzerinden “metalar”
üretme, bu metaların fazlalıklarını özel mülkiyete dönüştürme...
Demek ki...
Allah insanoğluna “mülkünü” (servet ve kuvvet/ rızık ve rızık
kaynaklarını) emanet etmiş, ona böylesi bir “görev” vermiş. Üstüne
üstlük ilahî mülkiyet üzerinde tasarrufta bulunma yetenek ve yetkisi (akıl,
vicdan, irade, özgürlük, ilim) ile donatmış...
Kur’an işte buna “emanet” diyor.
İyi de dağlar, yer ve gökler bundan neden çekiniyor ki?
İnsanoğlu olaya neden ‘hemen atlıyor’ ki?
Çünkü...
İnsanoğlu Kur’an’ın “emanete hıyanet” dediği şeyin serveti (emvâl) ve
kuvveti (egvât) kendi tekeline alıp başkasını ondan mahrum etmek

Free download pdf