İslam’ın içi nasıl boşaltıldı?
Yeryüzünde milyarlarca Müslüman...
Binlerce odalı saraylar, hanlar, hamamlar...
Mavi göğe yükselen minareler...
Susmayan ezanlar, inmeyen bayraklar...
Namazlar, cumalar, bayramlar, kurbanlar...
Kabirler, türbeler, Fatihalar, Yasinler...
Bütün bunlar İslam’ın yeryüzünde gürül gürül yaşandığı, dimdik ayakta durduğu
anlamına mı geliyor?
Eğer öyleyse İslam’ın şu çiğnenmiş diyarından, ölü ümmet haline gelmiş ve
yerlerde sürünen acınacak halimize ne diyeceğiz?
Onun için İslam “dinlerden bir din” değildir.
Daha doğrusu “değildi.”
Bence üç şey İslam’ı tekrar o eski “büsbütün dini dünyaya” geri döndürdü ve
dinlerden bir din haline getirdi.
Bu, aynı zamanda İslam’ın özgün içeriğinin boşaltılması, dinler dünyasına
getirdiği re-formun de-forma uğraması; tapınaklarda, minarelerde, ezanlarda,
mezarlarda, riüellerde yaşıyor görünmesine rağmen gerçekte kütür kütür
yıkılışıydı.
Dinlerden bir dine dönüşerek yaşaması onun gerçekte yaşadığı anlamına
gelmiyor. Bilakis “Ehl-i kitaplaşma sürecine girerek” ve kendisisine “büyük saygı
duyularak” hayattan çekildiği anlamına geliyor.
İslam’ı yıkan bu üç şeyi üç kelimeyi ayrı ayrı ele alalım: Mülk, Mucize ve
Mevzu...
Bu üç kelimenin İslam’a ettikleri sanıldığından çok fazladır. Bunlar İslam’ın özgün
içeriğini boşaltmış, dini dünyaya ve insanlığa getirdiği yenilikleri mahvetmiştir.
Ve bu kendi ellerimizle yaptıklarımız yüzünden olmuştur.
MÜLK: İslam’ın ilk ve esas mesajı mülk üzerineydi. “Lehu’l-mülk” (Mülk
Allah/Halk’ındır.) diyerek başlanmıştı. Her şeyden önce Müslümanın mülk ile
kurduğu ilişki düzelmeliydi. Mülk yığıcılık ve mülksüzlük daima sorunludur.
Yapılan araştırmalarda mülkten şımarmış muhitlerde yaşayanlarla varoşlarda
mülksüzlükten/mesleksizlikten sefalet hayatı yaşayanların ahlaki davranışlarının
birbirine benzer çıkması boşuna değil.
Her ikisinde de ahlaki kayıtsızlık gözlenmiş. Çünkü toplumların temel ahlaki
değerlerini koruyan ve sürdürenler genellikle orta sınıflardır. Bu nedenle orta
sınıflaşmış bir toplum en iyisidir. Aşırı mülkçülük ve aşırı mülksüzlük daima
hastalık üreten bataklık gibidir.
Kur’an’ın ilk 23 suresini tekrar tekrar okumalıyız. Bu bize neyin ilk ve esas
mesele olduğunu, işe nereden başlamak gerektiğini gösterecektir. Baktığımızda
- sureye kadar putların ismi hiç anılmamakta, daha ilk sure (Alak) zenginliği
kendine yeterli görme (istiğna) ile azgınlık/yabancılaşma (tuğyan) arasında ilişki
kurarak başlamakta...
İlk eleştiriler hep Mekkeli mülk sahiplerine yönelik...
İlk kıssa mülk (zenginlik-yoksulluk) meselesinin ele alındığı “Bahçe sahipleri”
kısası... Allah’ın isim ve sıfatlarından ilk öne çıkarılan daha çok iktisadi yönü ifade
eden “Rabb” kavramı...