Kuran Kıssalarından Ne Anlamalıyız

(Arzum) #1

kadar onun yerinde olmak için kırk takla atmıyor muydunuz? Her devrin
adamı tipleri nasıl da deşifre ediyor Kur’an, görüyorsunuz değil mi?
Demek ki “Allah’ın lütfu” neymiş? Zengin olmak mı? Zengin olup vermek
mi? Zenginliğe hiç bulaşmamak mı? Karun’a özenenlerin “Ah ne olurdu,
onun gibi bize de zenginlik verilseydi, ne nasipli adammış”
hayıflanmasından da anlaşılacağı gibi, özenti bizzat zengin olmaya, zengin
olup da vermeye değil.
Böylelerine denmek isteniyor ki: “İhtiyacından fazlasını “kenz” ederek
Allah’ın (halkın) mülkünü kendi özel mülkiyetine geçirdiği için bir hırsız o,
üstelik “Bu bana bendeki bilgi sayesinde verildi” teranesiyle vermeme
mazeretleri ürettiği için de şerefsizin birisi o. Bu nedenle de özenilecek bir
tarafı yok. Ne hayıflanıp, iç geçirip duruyorsunuz?


Karun kıssası neden anlatılıyor acaba?
Bize, bugüne, çağımıza ne mesaj veriyor dersiniz?
Aramızda “Vahiy şu iki şehirden birisindeki zengin bir adama indirmeli
değil miydi?” diye itiraz edilecek bir peygamber olmadığına göre, Karun
kıssasının muhatabı kim?
Karun kıssası, “Zekatını verdikten sonra Karun gibi olabilirsiniz” mi
diyor?
Ya da “Servetim Allah’ın emaneti, bunlar O’nun benim değil”
dedikten sonra işin biteceğini mi söylüyor? Allah zenginlere sırf bunu
söyletmek için mi bu kıssayı anlatıyor? Mekke’nin mülk sahipleri zaten
böyle demiyor muydu? Günümüzün mülk sahipleri zaten böyle deyip
durmuyor mu?
Ee, senin değilse ver o zaman? Neden sanki seninmiş gibi kendine
saklıyor, özel mülkiyetinde tutuyorsun? “Emanet” mülkiyeti başkasının
olduğu halde kullanımı sende olan şeydir. İstendiği zaman iadesi, zarar
verildiği zaman da tazmini gerekir ve Allah istiyor, iade et diyor işte.
“Emanet” deyip duruyorsun ama fiiliyatta “hibe” yapmışsın. Üstelik
ömür boyu hibe... Bu nasıl emanet? Kimi kandırıyorsun be hey şaşkın?


Kanımca Karun kıssası, kıssaların anasındaki “yıkılmayacak mülk”
(mülk-i la yebla) hırsının tarihten tipik örneği olarak anlatılıyor. Zaten
Kur’an’daki bütün kıssalar, bir yönüyle kıssaların anasını (Adem kısası)
açımlar. Çünkü A. Şeriati’nin dediği gibi Adem kıssası bize insan
felsefesini, Kabil kıssası da tarih felsefesini öğretir.
Adem’de vesveselerin anasının ne olduğu, Kabil’de bunun ilk nasıl
başladığı ve ne sonuç verdiği, Karun’da da geldiği yer, ulaştığı son nokta
gösterilir. Üçünde de konu aynıdır.
Kur’an’da zengini ve zenginleşmeyi öven tek bir ayetin bulunmaması
tesadüf mü?
Bilakis bir şekilde zenginleşmiş olanlara boyuna infakı emreder. “İnfak
etmek için zengin olun, yığın, biriktirin” demez. Çünkü mülukiyet
(sahip olma) ihtirasının zaten insanoğlunun tabiatında hırsların anası
(ummu’l-hırs) olduğunu bildiği için onu bir de teşviki manasız görür. Bu,

Free download pdf