Kuran Kıssalarından Ne Anlamalıyız

(Arzum) #1

Kur’an’ı “kerim” gözle okumamanın sonu işte budur.
Bu öyle bir “kör klavuz” okumadır ki daha isminde keremi, içeriğinde
sürekli infakı, paylaşımı emreden bir kitabın peygamberine kalkar, “İster
tut (cimrilik et) ister ihsan et” dedirtir... İmsak etmek/ tutmak
(vakfederek gelirini bağışlamak) veya temnin/ihsan etmek (memnun
ederek mülkiyetini bağışlamak) nedir anlaması mümkün değildir...
Bu öyle bir “kör klavuz” okumadır ki neredeyse her sayfasında mülkün
Allah’a ait olduğunu söyleyip duran kitabın peygamberini “dünyada hiç
kimseye nasip olmayacak bir mülkün” tek başına kişisel sahibi yapar...
Bu öyle bir “kör klavuz” okumadır ki kendisine hediye mallar gönderen
kraliçeye (Belkıs) “Allah’ın bana verdiği sizin verdiğinizden daha
hayırlıdır, onlara geri götürün...” (Neml; 36-37) diyen bir peygambere
“malı severim” dedirtir. Allah’ın ona verdiği şeyin ne olduğunu kitabı
“kerim” gözle okumadığı için anlaması mümkün değildir...
Kur’an’da “mülk vermek” bir elçi hakkında kullanıldığında peygamberlik,
egemenlik sahibi olma anlamındadır. Bu anlamda örneğin İbrahim veya
Süleyman’a mülk verilmiştir. Peygamberlerin düşmanları hakkında ise mal
ve servet sahibi olma anlamında kullanılır: “Onların mülkten nasipleri
mi var? Öyle olsa ondan halka bir çekirdek tanesi (zırnık!)
vermezler” (Nisa; 4/53).


Demek ki “Süleyman’ın mülkü” ayetlerinde anlatılan Hz. Süleyman’ın
kişisel zenginliği, malı ve serveti değildi. Mal ve servet üzerinde infak ve
paylaşım amacıyla egemenlik/tasarruf gücüydü. İşte buna “hayr sevgisi”
(hubbu’l-hayr) dendi.
Hz. Süleyman’a verilen buydu.
Hz. Süleyman, Hz. İsa’nın İncil’de dediği gibi “Onca görkemin (mülkün)
içinde bunlardan birisi (zengin din adamları/kör klavuzlar) gibi
giyinmezdi.” (Matta; 6/29).
Gayet mütevazi ve yoksul yaşardı. Bununla peygamberimiz gibi övünürdü.
Peygamberimiz “Yoksulluğum övüncümdür” (el-fakru fahrî) derken
sefalet içinde yaşamayı kastetmiyordu. Eğer öyle olsa yoksullara infak
manasız olurdu. Bu, tam bir kamu (din-u devlete adanmış) adam sözüdür.
Yani “İmkanım olduğu halde, onca mülk emrime verildiği halde onları
kendime yontmam, bana verilen makamı kendimi zengin etmek için
kullanmam. Kamu malından yoksun kalırım fakat onu yemem ve
yedirtmem, işte bu benim övüncümdür” demek istemekteydi.
Ona verilen makam-ı mahmud (övülmüş makam) buydu...
Evet, bir kamu adamı bununla ne kadar övünse azdır.
Hz. Süleyman da böyleydi.
Bütün peygamberler böyleydi. Bütün asalet sahibi büyük adamlar böyledir.
Şeref (kerem) kendine yontmada değil; vermede, dağıtmada,
paylaşmadadır.


Hz. Süleyman’a verilen mülkün ne olduğu söyleniyor zaten: Emriyle
istediği yöne kolayca akan rüzgâr... Yapı ustaları... Dalgıçlar... Zincirlere
bağlanmış diğerleri... İnsanlardan, cinlerden, şeytanlardan, kuşlardan
oluşan karşı duramayacakları ordu...

Free download pdf