(1867 - 1915)
*****
HÂMÎD
Açık bir cephe, munis bir bakış, gizli bir yaradılış...
Nihâyetsiz fezâsiyle, dağları ve denizeriyle,
oynak seherlerinin ışığı ve kapkaranlık geceleriyle,
bütün volkanlarıyle, celâlli yıldırım ve şimşekleriyle,
onun türlü-türlü geniş sevinci ve dargınlığıyle
o yaradılış bir şaşırtmaca sahnesi, bir âlem.
Tabiattan daha büyük bir zıtlar toplumu olan âlem:
Hayâlinin eteğini açdı mı, hakıkatlar semâsında uçar;
onun müziğinde susan bir dudak, en yüksek şiir okur;
açık ve parlak kişiliğinde bir anlaşılmazlık bellidir;
saçağının gölgesinde kabirler ve ruhların tayfı gezer;
şen ve dargın, mesut ve karartilı panoramalar geçit yapar.
Hâmid’in şiiri yüksek bir derinlik, heyecanlı bir şiir...
Ey ilhâmının alanından sırları aydınlatan dehâ,
senin yüce tahtın Hâmid’in alnında mı kuruludur?...
Ey koca dâhi, başın semâvî varlıkların üstünde gülüyor;
büyük adın anıldıkça fikrime şöyle bir manzara doğar:
Uçsuz-bucaksız ilâhı bir gökte
geniş ve büyük bir kanad çarpması.
Bugünkü Türkçe ile, Tevfik Fikret'in deyişine bağlı kalarak söyleyen:
Fahri Uzun
Rübâb-ı Şikeste ve Diğer Eserleri, S. 350-351