tehiye olunan mezarı, hayatı âsudesinin bir yadigârı
manidarıdır. Bu yolda gömülmeği vasiyet eden merhum, bir
hıristiyan muhitinde yegâne müslüman, vatanında garib
veya hanesinde mihman ve mazharı servetüsaman iken
gayet sade olan tarzı - maişetile ibret bahşi zükûrunisvan
idi. Sayesinde nice nice aileler taayyüş ediyor, fakat kendisi
bir fakir gibi yaşıyordu.
Kesretiatayasına mebni olmalı, bu büyük müslümana
rahibler perestiş ederlerdi. Dilsiri maidesi olan bu taifeden
cenazesinde hiç bir ferd bulunmaması bir rivayette kendi
vasiyeti iktizasından ve bir rivayette merhumun müslim
bulunmasından imiş. Rivayetlerin her ikisi de sahih olsa
gerektir. Nihayetsiz meşcer ve mer’alara, müteaddit çiftlik
ve köylere ve mevakıimuhtelifede azim, cesim ve kadim
ikametgâhlara malik olan bu insanı kâmil, bu sahib- i fazl u
irfan, tabirin daha münakkahi ile büyük müslüman,
mefruşatı bir seccadeden ibaret olan üst katta bir odada
imrar-i hayat ederdi.
Şimdi mezarı da odası gibi sade, belki de manevî bir
seccadedir. Merhum diyanet sahibi olduğu için ağdiye ve
eşrübeimemnua ekl ü istimalinden gayet mütevekkî
yaşamış olduğu gibi ihtidası tarihinden sonra resmini dahi
aldırmamış olduğundan kendisinin şimdi naziri gibi tasviri
de bulunamıyor.
Biraderiniz Abdülhak Hâmid
AHMET İHSAN TOKGÖZ
Ülkü, Mayıs 1937, S. 191-193