ABDÜLHAK HÂMİD TARHAN
BUGÜN «Hilton Oteli» nin kulaktan kulağa akseden lüksü
gibi; yirmi sekiz yıl önce de dillerde «Maçka Palas» adı
gezerdi.
Teşvikiye camisinden kışlaya doğru yürününce; sağda.
Marmara’ya hakim sırtta kurulmuş olan, bu dört kapılı, kırk
sekiz daireli binaya o zamanın kibarları yerleşmiş
bulunuyordu: Vefik Paşa torunu Ahmet Vefik... Necmettin
Sadık... Galatasaraylı Ali Sami... Maliyeci Kâzım... Uncu
Akif... Kemal Atıf v.s. Bu aileler; birden yutulup,
hazmedilmemiş para zenginleri değil; İstanbul’un eski
görgü sahipleriydi.
O devirde, bir köy halkını geçindirebilecek irad getiren bu
sarayın içinde iki kişi yoksun hayat yaşardı: Biri, binanın
fazla tutumlu sahibi olan İtalyan Sinyor Kayvano, diğeri de
Abdülhak Hâmit...
Ömrünün hemen dörtte üçünü, Avrupa’da elde etmeğe
muvaffak olduğu memurluklarla rahat geçirmesini bilen
Hâmit; emekliye ayrıldıktan sonra, son durak olarak
burasını seçmişti: Bodrum katta, manzarası geniş,
kaloriferli dört oda... Aylığı: 20 lira...