ABDÜLHAK HÂMİT TARHAN

(ŞİİR PARKI) #1

Bir gün; burada oturan bir mektep arkadaşını ziyarete
gidişimde: Maçka tarafındaki kapıdan benimle giren meşhur
şairi ilk defa görmüştüm: Uzun boylu, zayıf... Sırtında biraz
eski bir bonjur... Ayağında, bu kisvenin bilinen çizgili
pantalonu... Ve gözünde - Hâmit’i tanıtan alâmeti; tek
gözlük...


Sağ elindeki yoğurt kâsesini ziyaretlere mahsus şeker
kutusu ve sol elindeki taze ekmeği de çiçek buketi
zerafetile tutan sabık «Londra Sefiri Kebiri» kucağında mal
sahibinin çocuğu bulunan kapıcıyı selâmladı. Sonra, nazikçe
gülümsiyerek; ekmekle, çocuğu gösterdi:


— İkimiz de velinimeti taşıyoruz!..


Ve, bazı kibarlarımızın (!) sarıp sarmalamadan sokakta
götürmeye utandıkları okkalığı koklayarak, bodrum katma
indi. İşte bu, Hâmid’in bende bıraktığı ilk iyi intibâdır.
Farsça, Arapça: yâni bol malzemeyle kolay başarılan eski
edebiyat sahasındaki «Üstadı Âzam» lığını bilmeyiz amma;
onun pek zarif, çok nükteci olduğuna kaniiz.


Nezaket ve misafir severliği ile dostlarının kalbini kazanıp,
kendisine «Büyük Üstad» dedirtmesine her halde, sohbet-
lerine kattığı, nükteler de yardımcı olmuştur. Atatürk’ün bile
onunla konuşmaktan zevk aldığını söylerler ki, o da büyük
bir nükteci idi. Hâmit’in son yıllarını yoksun yaşadığını
anlatırlarsa da, böyle yoksulluğun darısı dostlar başına:
Hatırasının bile kişiye kanaat aşılaması icabeden Avrupa
hayatından, Padişah ihsanlarından sonra; emekli zaruretini
unutturan bir lütuf daha: Mebusluk...


*****


Duyup, okuduğunuz nüktelerinden yalnız bir tanesine
inanmak mümkün değildir: Abdülhamit, bir gün

Free download pdf