evlendiğini hatırlamıştı. Ziya Beyin Hasene adını taktığı
Mary belki nedimei vicdanından da güzel, zarif ve şıktı. Ne
var ki, Kemal çocuklarının anası vefakâr ve çilekeş Nesime
Hanım üzerine bir evlenme yapacak yaradılışta değildi.
Kaldı ki, vatan sevgisi dururken o kadın sevgisiyle
uğraşacak mizaca da sahip bulunmuyordu.
Derhal gönül arkadaşına vaktin geciktiğini ve hazırlaması
gereken yazıları bulunduğunu hatırlatarak mantosunu
giydirip uğurladı. Sonra kıza kabalık ettiği düşüncesiyle
üzgün pencere önünden meydandaki çiçek bahçesini seyre
daldı.
KEMAL ÜZÜNTÜYE KAPILIYOR
Çabuk üzüntüye kapılan Kemal’i en sarsan memleketten
haber alamamaktı. Akşam odasında havagazının mavi alevli
ışığında, vatanını, yuvasını uzun uzun düşünürdü. Onbir yıl
önce, henüz onyedl yaşına bastığı sıralarda Sofya’da
evlendiği eşi Nesime Hanımı, kızı Feride’yi hatırlardı. İlk şiir
merakını, ezberlediği Nef'i’yi, Fehim’i düşünür, onbeş -
onaltı yaşlarında kaleme aldığı divanından mısralar okurdu.
Havagazının ışığı titredikçe, gözlerinin önünden yeni şeritler
geçerdi. Şair Leskofçalı Galip’le birlikte Gümrük Tahrirat
kaleminde çalıştığı günler, sonra Şinasi'nin teşvikiyle
katıldığı toplantı akşamları, nasıl ilk makalesini yazdığı ve
nasıl gazeteciliğe başladığı bir rüya gibi kendisini sarardı.
Tasviri Efkâr’da çıkan "Yangın" adlı makalesi sayesinde
Sadrazam Âlî Paşanın kendisine rütbe verişini hatırlar ve
gülerdi. İstanbul, o vatan semtinin sembolü; o eşsiz belde
o kadar gönlünde idi ki, Kemal’e göre İstanbul’un ancak bir
eşi varsa o da özlem çeken gözlerde kalan yansısıydı.
İşte, kendi deyimince manda malağı gibi yatakta
yuvarlanırken geçmişini böyle yaşardı. Sonra içinde bir çığ