olanağa sahipti. Sevilen, ünlü bir şair, mutlu
bir aile, bir eş, bir çocuk. Rumelihisarı
sırtlarında bir köşk. Yıllarca savaşım verdiği
Abdülhamit saltanatının yıkılışını, özgürlük
öncüsü ittihatçı arkadaşlarının işbaşına
geldiğini görmek. Tanin gazetesini güvendiği
arkadaşı Hüseyin Cahit'le birlikte yayın-
lamak. Galatasaray Lisesinde, Robert
Kolej'de gençlikle birlikte olmak, onlara
güzel gelecekleri yaratmak özlemini, gücünü
aşılamak. Boğaz'ı tepeden gören pencerenin
önünde koltuğa oturup şiirlerini yazmak...
Kişisel sevinçler bir şairi, gerçek bir duygu
adamını mutlu kılmaz. Hiçbir zaman da
kılmadı, kılmıyor... Bir paşazade Nâzım
Hikmet'in aradığı neydi? Huzur mu, rahatlık
mı, yüce görevlere getirilmek mi? İstese
hepsi onundu. Milletvekilliği, bakanlık,
başyazarlık, elçilik! Oysa şair, acıyı seçti,
yığınların adına konuşmak yolunu, yeni bir
atılışa yüreklendirmek yolunu...
Desem ki, Tevfik Fikret'tir Nâzım Hikmet'in
ilk öncüsü, hocası? Tıpkı Mustafa Kemal
Paşanın da olduğu gibi... 1915’te bir akşam
üstü Aşiyan'daki defteri 'bir Fikret Hayranı'