zamana kadar, bütün bir imparatorluk sınırı
içinde ilk öğretim, büyüklerin tasarladıkları
ve büyüklerin yaşadıkları bir hayat
yönünden ele alınıyordu: Büyükler, yalnız
onlar, kendi fikirleri ve kendi denemeleriyle,
çocukluk çağı üzerine yükleniyorlar, bu
eskimiş ve bozulmuş yaşama yüküyle,
çocukluk çağını kendi örneklerine benze-
tebilmek için korkunç bir şekilde eziyorlardı.
Satı bey’le beraber, çocukluk çağının ayrı bir
eğitim yöntemiyle ayrı bir yaşama havası
içinde eğitilip yetiştirileceği düşüncesi, çok
geri eğitim ve öğretim yapımızın içine girer.
İşte burada Fikret, ilk defa Türk edebiya-
tında, bu hamleyi tamamlar. Türk edebiyatı o
ana kadar ne söylemişse hep, büyümüş,
erginleşmiş, hayatın bütün uzuvlarını
yoklamış insanlar için söylemiştir. Bu
edebiyat, korkunç bir yaşlılık edebiyatıdır:
Hayatın gerisine çekilmiş ve, hayat iştiyakı
bakımından vaktından önce yaşlanmış bir
efendiliğin edebiyatı!
Bu gençlik edebiyatı değildir, dilin bütün
höcreleri, bu edebiyatta, son yaşama
ölçüsüne erişmişlerdir, hayatın tam tükene-