kalbini kazanmak için yaptığı çağrı üzerinde,
Âkif, «Harbiye Nezareti’ne bağlı Teşkilât-ı
Mahsusa» tarafından temsilci olarak Berlin’e
gönderilir. Almanya’nın bu göstermelik iyi
davranışından pek duygulanan şair, bu
geziyi anlatan bir şiirinde, sömürgelerdeki
Asyalı Müslüman kadınların acıklı halini
düşünerek, Alman kadınlarına şöyle seslenir:
Değil mi bir anasın sen, değil mi Alman’sın,
O halde fikr ile vicdana sahip insansın.
O halde, «Asyalı’dır, ırkı başkadır» diyerek
Yabancı tavrı yakışmaz senin faziletine,
Gel iştirak ediver şunların felâketine
Bilir misin ki senin şarka meyleden nazarın
Birinci def'a doğan fecridir zavallıların.
(Berlin Hâtıraları, 1915)
Bu örneklerden açıkça anlaşılacağı üzere,
Âkif, Kurtuluş Savaşı’ndan önceki dönemde
henüz emperyalizme karşı değildir; o, yalnız,
«Garbın kanlı kâbusu»nun, «yırtıcı, his
yoksulu, sırtlan kümesi Avrupalı» nın