Köprüye kadar kendi dünyaları içinde ne
tatlı, ne özlü konuşurlardı. Elimde kitap, ama
tek sahife çevirmeden, tek satır okumadan
bütün uyanıklığımla onları dinlerdim.
Güzeller mihriban olmaz hemen yalvârı
görsünler! mısraındaki «yalvâr» ın
«yalvarmak» anlamına gelmediğini, bir
paranın adı olduğunu, yine böyle bir sabah
yolculuğunda üstad Ferit Kam merhumdan
duymuştum. Bana söylerken değil, kendi
aralarında konuşurlarken!
İki yıl sonra, artık hecenin beş şairinden biri
olan ben, nihayet Mehmet Âkif Beye de
takdim edildim: Büyük şair, güzel insan, iyi
dost Mithat Cemal'in zarif evinde.
Âkif, boyu ortanın üstünde, siyah çenber
sakallı, siyah, dolgun kaşlı, seyrek saçları
makine ile kesilmiş, sağlam yapılı bir insandı.
Yüzüne bakanın her şey aklına gelebilirdi:
Evkaf kâtibi, Asmaaltında yağ tüccarı,