Kısas, ceza evriminde ilk ve ileri bir adım sayılır. Kısasta öç alma vardır. Öç
almada, suça karşı tepkide suçla yaptırım arasında bir denge yoktur. Fakat kısas
kurumu ile bu dengenin kurulmasına çalışılmıştır. Bir zarara sebebiyet veren
kimseye, aynı miktar ve yoğunlukta zarar verilmesini gerektiren bir müessesedir.
Misli, Kısas Prensibi
Kuran, teoride işlenen suçlara, Tevrat’tan alarak, suça misli yani kısas cezası
verilmesini söyler: “Tevrat’ta onlara şöyle yazdık: Cana can, göze göz, buruna
burun, kulağa kulak, dişe diş. Yaralar da kısastır (her yaralama misli ile
cezalandırılır). Kim kısası bağışlarsa kendisi için kefaret olur. Kim Allah’ın indirdiği
ile hükmetmezse işte onlar, kafirlerin kendisidir.” Maide, 45. “Bir kötülüğün
karşılığı, onun gibi bir kötülüktür (ona denk bir cezadır). Ama kim affeder ve
arayı düzeltirse onun ücreti Allah’a aittir. Şüphesiz O, zalimleri sevmez.” Şura,
- Bu ayetteki “affetme” cümleciğinde görüldüğü üzere Kuran, fiziksel cezaların
aşılmasını ve uygulanmamasını istiyor.
Yine Tevrat’tan alarak mislin ölçütünün kısas olduğunu söyler: “Ey akıl sahipleri!
Kısasta sizin için hayat vardır. Umulur ki sakınırsınız.” Bakara, 179.
Suça Orantısız Ceza
Suç Fiillerinin ve Cezalarının Keyfi Belirlenmesi
Semitik kutsal kitapların tanrıları suç fiillerini, suçların çeşitlerini ve derecelerini,
cezaların çeşitlerini ve miktarlarını kendileri istedikleri gibi keyfi belirlerler. Bu
belirlemede gerekçe sunmak zorunda değildirler. İstedikleri fiilleri suç saymışlar
ve istedikleri ceza çeşidini ve miktarını belirlemişlerdir. Bu nedenle hukuk
sistemleri keyfidir.
Kutsal kitapların cezalarının bir diğer özelliği, cezalarının suça orantısız
olmalarıdır. Kendi iktidarına inanmama suçunun misli cezası olarak cehennem
ateşinde yakılmayı kısas olarak görür ve suça orantısız ceza görmez: “Kötü işler
(inanmayanlar) yapmış olanlara gelince, bir kötülüğün cezası misliyledir ve onları
bir zillet kaplayacaktır. Onları Allah’tan koruyacak hiçbir kimse de yoktur. Sanki
yüzleri, karanlık geceden parçalarla örtülmüştür. İşte onlar cehennemliklerdir.
Onlar orada ebedî kalacaklardır.” Yunus, 27. Bu orantısız cezalandırmayı adalet
olarak görür: “Bugün herkese kazandığının karşılığı verilir. Bugün asla zulüm
yoktur. Şüphesiz Allah hesabı çabuk görendir.” Mümin, 17. Halbuki kısas ve misli
prensibine göre, inanmama fiilinin adil cezası, inanmayana inanmamak olmalıdır.
Kafirlerin, dünyada müminlere yaptıkları dünyevi bedensel işkence suçlarına kısas
cezası olarak aynı dünyevi işkence değil, ahrette cehennem ateşiyle yakmak
cezası şeklinde orantısız ceza verir: “Şüphesiz mümin erkeklerle mümin kadınlara
işkence edip, sonra da tövbe etmeyenlere; cehennem azabı ve yangın azabı
vardır.” Buruc, 10.
Kuran, kendisine inanmama fiiline bu dünyada bireysel ve toplumsal öldürme ve
ahrette yakma gibi en ağır cezaları verirken, Firavunun, Allah’a inanan kişiyi
öldürmesini orantısız ceza görerek kınıyor: “Firavun ailesinden, imanını
gizlemekte olan mümin bir adam şöyle dedi: “Rabbim Allah’tır, dediği için bir
adamı öldürecek misiniz?” Mümin, 28.
Bu durum, Kuran’ın misli ve kısas kriterindeki adalet ölçütünü ve
cezalandırmadaki amacını ortaya koyar. Kuran’ın bu gibi hükümlerine felsefi