içinde yaşayan herkesi ifade eden ulus-devlet ve ulus-ülke ismi olarak “Türkiye
Cumhuriyeti” adını vermiştir.
Çağdışılık
Devletlerin ve ülkelerin; etnisitelerden, dinlerden, mezheplerden ve kişilerden
çıkarılıp ulusların yapıldığı ve ulusların isimlerini aldığı; yönetimlerin ise
demokrasiyle birlikte halkın yapıldığı çağımızda tek dinin, etnisitenin, mezhebin
ve kişinin yönetim sistemi çağdışıdır, paradokstur, çelişkidir, tenakuzdur,
absürttür, antinomidir ve sürdürülebilir değildir. Çarpık mantıktır. Mantıksızlıktır.
Nonsequiterliktir. Çağımızda, kitabına uydurulsa da, kişici yönetim, siyaset bilimi
nazarında gayri meşrudur. Bu gayri meşruluğu doğuran toplum ve yönetici kişi ve
bu kişinin sözümona kanuni tasarrufları, gelecek tarih boyunca hiçbir zaman
meşrulaştırılamayacaktır. Bu kişici sistemin bahtsızlığı şudur: Bu sistem,
lağvedilmesinden iki asır sonra uygulanmasıyla gecikmiş bir eylemin anakronik
biçimde yaşanıyor olmasıdır.
Türkiye’de kurumsallığın yokluğundan, kişiciliğin varlığından dolayı kurumlar,
gayri resmi ve kanunsuz da olsa, başlarındaki kişilerle özdeşleşiyorlar. Kurumlar,
başlarındaki kişilerin özel mülkiyetine dönüşüyorlar. Türkiye için en vahim durum,
avamın kişici olmasıyla birlikte, ülkenin en üst politik, akademik ve bürokratik
katmanının kişici düzeyde olmasıdır. Kişi yönetimi, Siyaset Bilimine göre
diktatörlük yönetimidir. Diktatörlük tiranlık yani zalimlik değildir, her şeyi bir
kişinin dikte ettiği sistemdir. Türkiye’de yazılı olarak her şey çağdaştır ama
uygulamada her şey çağdışı uygulanmaktadır. Bu durum tıpkı; kaportası modern
ama motoru eski olmak gibidir. Tıpkı, 2004 görünümlü 74 model araba gibidir.
“Kişici devletlerde hükümet de devlet de kişidir; kurum ve sistem
değildir.”
Kişicilik karakterinin egemenliğindeki ülkede kurumsallık gerçekleşemez. Resmi
kurumların başlarına gelenler analiz edilince, Türkiye’de kurumsallığın
bulunmadığı ortaya çıkar. Kurumun aleyhindeki bir kişi o kurumun başına
gelebiliyor. Kurumun başında iken, daha önce karşı olduğu kurumun zihniyetini
uyguluyor. Kurumun başından ayrılınca tekrar kurumun zihniyetinin karşısına
geçiyor. Çünkü bu kişi kafasalcı değil, mamasalcıdır. Onun tek derdi, kişisel
çıkarıdır. Kurumun başında iken onun nimetlerinden yararlandığından kurumu
savunuyor. Kurumdan ayrıldıktan sonra oranın düşmanı oluyor. O kuruma bir
daha uğrayamıyor bile. Çünkü ondan sonra kurum, kurumun başına gelen kişinin
mülkü oluyor ve selefini düşman olarak görüyor ve onu kuruma uğratmıyor. Tıpkı
canlılar alemindeki sistem gibi. Türkiye, çağdaşlaşmak istiyorsa bu hastalıkları
düzeltmesi gerekir.
Bekçiler Kralı Filmi
Türkiye’deki kişici iktidarın egemenliğini göstermesi bakımından Kemal Sunal’ın
oynadığı “Bekçiler Kralı” adlı filim önemlidir. Elli yıl önceki durumu görselleştiren
bu filme günümüzden baktığımızda hiçbir iyileşme olmadığı gibi kişici yönetimin
daha da kronikleştiği görülür. Soyadı, İçişleri Bakanı ile aynı olan gece bekçisine,
onun bütün amirleri olan vali, il emniyet müdürü, ilçe emniyet amiri ve diğer
amirlerinin hepsi saygı duruşuna geçiyor. Bu durum, çağdışı bir durumdur.
Kişici yönetimde hiçbir devlet yetkilisi görevini ihmal veya suiistimal ettiğinden
dolayı görevinden alınmaz, onları atayan en yetkili kişiye olan davranışlarından