Bazı örneklerini alıntıladığımız Medyaya yansıyan suç oranlarının miktarı ve çeşidi
üzerinde sosyolojik analiz, Türkiye’de kolektif haksız kazanççılığın egemen olduğu
tespitini yapıyor.
HIRSIZLIĞIN NEDENLERİ
Hırsızlığın nedenlerini, ilgili bilim dallarıyla ve felsefe disiplinleriyle tanımaya ve
tanımlamaya çalışacağız.
ANTROPOLOJİK NEDEN
Doğa ve Orman Durumu, Avcı-Toplayıcılık
İnsan, ormanda ve doğada yaşadığı devirlerde avcı-toplayıcılıkla yaşarken haksız
kazanç kavramına sahip değildi. Çünkü mülkiyet kavramı yoktu. Doğada var olan
şeyler, herkese açıktı. “Başkasının malı” kavramı söz konusu değildi. Kim elde
edebiliyorsa onun idi. Hırsızlık, başkasının mülkünü elde etmekle gerçekleşir.
İşte günümüzde bu başkasının malı kavramı gelişmemiş avcı-toplayıcı dönemde
kalmış kişiler, hırsız olurlar.
Homo Sapiens/Homo Rasyonale/Homo Ferus
Hırsızlık, insanın, akıllı insan dediğimiz homo sapiens ya da “homo rasyonale”
olmadan önce doğada ve ormanda yaşadığı “homo ferus” yani vahşi insan olduğu
dönemdeki yapısıdır. Doğa yaşamında henüz insani değerler mevcut
olmadığından, hırsızlık ve haksız kazanç kavramları yoktur. Çünkü mülkiyet
sistemi yoktur. Bu nedenle çalmak kavramı da yoktur. Bir şeyi hak etmenin
ölçüsü, onu güç, beceri ve imkânla elde edebilmektir.
FELSEFİ NEDEN
Antropomorf/Antropofor
Felsefeye göre hırsız insan; henüz insanlaşamamış insan görünümlü hayvan yani
antropomorf insandır ya da insanlaşmakta olan antropofor hayvandır. Bedensel
olarak insandır ama doğa olarak hayvandır. İçinde hayvanlığın egemen olduğu
insandır.
Hayvanımsı İnsan, İnsanımsı Hayvan Olmak
Hırsızlık, kişinin hala, ilkel dönemlerde ormanda yaşadığı animal halde olmasıdır.
İnsanlığın ürettiği insani değerlere henüz ulaşamamasıdır. Hayvani doğanın,
insani doğaya dönüştürülememiş halidir. Bu kişiliğe Farabi, “hayvanımsı insan”,
felsefe ise “insanımsı hayvan” adını verir. Hayvaniliğin iki temel özelliği vardır;
biri beslenme, diğeri üremedir.
Animallık
T. Hobbes (1588-1679)’a göre, “Bütün canlılarda “doğa yasası” vardır. Bu yasa
gereği bütün canlılar, doğal olarak kendilerini koruma ve varlıklarını sürdürme
içgüdüsü ile hareket ederler. İşte bu doğa durumunu aşamayıp insan
olamayanların, varlıklarını sürdürme üzerine kurulu doğal sistemi dışında insani
değerleri olmaz. Bu kişiler, hem doğanın hem de bir insan efendisinin kölesidirler.
Efendilerin, kölelerinin üzerindeki egemenliği despotluktan başkası olamaz.
Köleler, doğa ve insanın zor tehdidi altında hizmet ederler. İşte bu, insanın doğa
durumunda kalmaktan kurtulamadığı bir durumdur. Bu ise, insanlaşmanın
önündeki en büyük engeldir. Bu köleleştirici unsurları def etmeye cesareti
olmayan insan, insan değil, sadece doğal canlıdır.”