Microsoft Word - PROF. DR. NÄ°YAZÄ° KAHVECÄ° FELSEFE MAKALELERÄ°.docx

(Arzum) #1

içerisinde dindar olmaktır. Bunu Aydınlanma Çağı felsefesi ortaya koymuştur. Ve
bunu ülkemize Atatürk getirmiştir ve bu fonksiyonu Diyanet İşleri Başkanlığı’na
vermiştir. Dini, bu alanların dışına taşırmak hem uygulanması imkânsız hem de
çağdışında kalmayı getirir.


Çetinoğlu: ‘Ilımlı Müslüman’ tamam da, ‘Çağdaş Müslüman’ kavramı ayrı
bir röportajın mevzuu olmalı. ‘Çağımız insanlık çizgisi, dine işlev alanı’
belirleyebilir mi? O da büyük mesele... ‘Din, dünyevî işlerle ilgilenmemeli’
mi diyorsunuz?


Prof. Kahveci: Dinlerin dünyevî alanlarla ilgili çözümlemeleri 18. asırda sona
ermiştir. Ayrıca 18. asra kadar dine yüklenen dünyevî fonksiyonların hemen hepsi
dinden alınmış, başka kurumlara verilmiştir. Mesela hukuk, eğitim, ekonomi,
siyaset, sosyal ilişkiler hatta ahlak bile dinden alınmıştır. O sebeple bu konuların
uzmanları ve kurumları vardır. Din adamları bu konuların uzmanları değillerdir.
Bu yüzden dinin namaz kıldırmak gibi sadece pratisyenliğini yapanlara bu alanlar
verilemez. Üstelik Diyânet İşleri Başkanlığı bile insanlığın günlük hayatında
kullandığı alanların hiç birinde uzman değildir. Sanal bir din halka dayatarak
varlıklarını sürdürmeye çalışıyorlar. Böyle bir din, dinin kendisinde bile mevcut
değildir.


Çetinoğılu: Siz herhalde başka bir dinden bahsediyorsunuz. İslâmiyet’le
ilgili bir iddia: ‘insanlarımız İslamiyet’ten uzaklaşıyor.’ Bu iddiadan,
İslamiyet kavramının da içinin boşaltıldığı neticesini çıkarmak mümkün
mü? Ne dersiniz?


Prof. Kahveci: Ülkemizin sosyal kimliği yoktur. Ülkemiz kimlik arayışındadır.
Sosyal kimlikler toplumların düşünme işlemi ile ürettikleri özgün fikirlerle üretilir.
Türkiye’nin düşünme tarağında bezi olmadığı için kimliğini hep başkalarının fikrî
ürünleriyle edinmeye çalışmıştır. Üreticisi Tanrı da olsa dinî fikirler başkasının
ürünüdür. Dinî fikirlerle kimlik edinilemez. Şimdi kimliksiz toplum kendisine
kimlik arıyor. Bulamıyor. Çünkü üretemiyor. ‘Dinden din olur, kimlik olmaz.’
Şimdi bu açıdan bakınca ülkemizdeki muhafazakârlığın neyin muhafazakârlığı
olduğu ortaya çıkıyor. İçi boş olan bir nominal muhafazakârlıktır bu. Kimlik
üretmediği için dine nominal kimlik olarak sarılıyor. Ama içini fikirlerle
dolduramıyor. İşte buna muhafazakârlık deniyor. Fakat bu dinî kimlik
muhafazakârlığı insanların çağdaş dünyevî ihtiyaçlarını karşılayamadığı için
İslam’ın dünyevî söylemlerinden uzaklaşıyor ve onları uygulamıyor.


Çetinoğlu: ‘Gönderilen İslam’ ile ‘uydurulan İslam’ arasındaki tercihin,
indirilenden yana olması için yeterli ölçüde başarılı olamadığımız
söylenebilir mi? Söylenebilirse, nerede yanlış yapılıyor?


Prof: Kahveci: Her şeyden önce biz İslam’ın temel kaynağı olan Kuran’ın
hedefinin ve karakterinin ne olduğunu bilmiyoruz. İslam târihi boyunca ve de
günümüzde bilimlerin ve felsefenin ulaştığı düzeyle analitikolarak ele alarak
Kuran üzerinde böyle bir çalışma yapmadık. Ben nâçizâne böyle bir çalışmayı
yaptım ama henüz yayınlamadım. Bu konuyu bilmedikçe biz indirilen Kur’an-ı
Kerim’e değil, kendimize göre yorumladığımız Kuran’a inanmaya devam ederiz ve
hem onu uygulayamayız hem de bin beş yüz yıldır yaşadığımız bu antinomiden
kurtulamayız. Ayrıca çağımızı yakalayamayız. Çağımızda çağlar da çok çabuk
yavru vermektedir. Birine adapte olmadan bir yenisi geliyor.

Free download pdf