İnsanda vicdan oluşmasının sonucu, bir davranışı yapmada veya yapmamada,
onu kişinin kendisine yakıştırıp yakıştırmaması ya da kendisinden utanmasıdır.
Dolayısıyla insanda ahlaki davranışın en etkili müeyyide/yaptırım gücü olan unsur
bu kavramdır. Kişi, bir davranışı tanrı nedeniyle yapıyorsa, o davranışı tanrı ile
meşrulaştırana kadar yapar ya da yapmaz. Yani Tanrının etkisi, onunla
meşrulaştırana kadardır. Fakat kendine yakıştırmanın ve kendinden utanmanın
etkisi süreklidir.
Akıl kaynaklı ahlak, etik adını alır. Etik, davranışları tek tek sıralamaz, “iyi” ve
“kötü” kavramlarını yani etik değerlerin kriterlerini insanlık ortak aklı ile belirler.
Rasyonel değersel aksiyolojiktir. Evrensel ve herkes için geçerlidir. Her hangi bir
insan grubu ayırımı yapmaz. Çağı yakalamış toplumlar etiği, geçmişte kalmış
olanlar ise dinsel ahlakı kullanırlar.
Toplum sözleşmesi
Çağımızda demokrasi sitemi ile birlikte “toplumsal sözleşme” kavramı gelmiştir.
Bu kavram, bir ülkede yaşayan bütün insanların insan haklarını garantiye alacak
ortak değerler üretilmesini gerektirir. Çoğunluk dahi olsa, din veya etnisite gibi
bir fikrin herkese dayatılmasını yasaklar. Ortak ve kamuya açık alanlarda “insan
hakları” kriteri geçerlidir. Çağımızda devletin tanımı, toplumsal sözleşmedir.
Bunun zıddı, doğa durumudur ve sosyal ve politik düzenin olmadığı durumdur.
Bu, devletin; halkının huzurunu, sükununu ve düzenini sağlayamadığı, bunları
kişilerin kendilerinin sağlamaya çalıştığı durumdur.
Bu görevleri ifa etmesi için halk, egemen bir güce yetki verir. Bu güç, tarafsız
olan bir güçtür. Halkının hiçbir kişi ve kesimine taraftar olamaz. Bu gücün
meşruiyet zemini, adalet ve eşitlik üzerine davranmaktır. Her birey, eşit özgürlük
hakkına sahiptir. Bir kişi dahi olsa bu eşitlikten mahrum edilemez. Hizmet ve
konumların hakça bir fırsat eşitliği temeli üzerinde herkese açık olması gerekir.
En önemli özgürlük, devletin makam, mevki ve ihale gibi nimetlerini elde etmede
fırsat eşitliği özgürlüğüdür.
Demokratik seçimle iktidara gelip de toplumsal sözleşmenin bu ruhuna aykırı
davranan yönetici, çağımızın etiği açısından ahlaksız olarak görülür. Türkiye’de
başta din kurumunun başı olmak üzere bütün yönetimde bu ahlaksızlık görülür.
Halka hizmet için görev ve sorumluluk verilen yöneticiler, kendilerine imtiyaz ve
ayrıcalık sağlayarak bu ahlaksızlığın en büyüğünü işlerler. Bütün devlet
imkanlarını kendileri için kullanırlar. Kendilerini rahatsız eden bir durum anında
giderilir ama vatandaşı rahatsız eden bir durum hiç giderilmez. Türkiye’deki
yönetim biçimi, halk için değil, lider için yönetimdir.
ÇAĞDAŞ ETİK
Çağımız
Çağımız, geçmişin gelişmelerinin ürünüdür ama geçmişten tamamen farklıdır. Bu
nedenle bundan sonra var olmak isteyenler, çağımızın her alanının çağdaş
paradigmalarını iyice öğrenmeleri şarttır. Çağımız, geçmişin etnik ve dinsel
kimliklerini aşmıştır. Dinsellik de, dine dayalı etnikliktir. Bunlar çağımızda
irrasyonel ve illegal kabul edilmişlerdir. Nitekim dinsellik ve etniklik; çağımızın
eşitlikçilik, evrensellik, hümanistlik, küresellik ilkeleriyle çatışır.
Geçmişin felsefeleri, doğanın ve doğallığın ürünleridirler. Çağımızda insanlık,
doğallıktan ve doğadan uzaklaşmakta yerine insaniliği yerleştirmektedir. Çağımız