le sıvazlamaya başladım mı hemen iniverirdi) ne de dart oynanırdı- kör olasıca.
Parmağım öyle sızladı ki ayıldım içtim, ayıldım içtim işsizlik maaşını 48 saatte -zaten
zengin mahalle kasisi kadardı (alçak olur onlar [lüks arabalar gezindiğinden {tabanları
yere yakın olur, süspansiyonları da çok pahalı}])- dümdüz ettim. Şimdi ağzıma götürü-
yorum da kallavi bir pipoyu emcikler gibi, tüm sinir strese değdi doğrusu.
Üst geçidin ortalarında üniversiteden öğretmenime rastladım -fotoğrafçıydı, meşhurdu
ama gözden uzaktı, bir keresinde hayallerimi anlattım (Karaburun’da sahaf [Ege bölgesi-
nin okuma oranı yüksekti] açacaktım, Mudurnu’da vegan kampı [En çok tavuklar zulüm
görürdü] kuracaktım) o da sabırla dinledi; sonunda, oğlum, dedi: Ah benim güzel dos-
tum, yaşama bunları, yaz- ama yağmur nedeniyle pek konuşamadık.
Anlatacak birkaç konçerto daha var aslında ama boş ver. Artık anlıyorum, müziğin de ya-
zının da ese ihtiyacı var -zaten yıllardır ne geldiyse başıma şu Barok (asla susmayan o
biçimsiz patırtı) sevdasından geldi-
Üst geçitten sonra iki sokaklık -Nurtanesi, Nardenk- yolum vardı. Eve vardım -Tipik bir
Joyce (düzyazılarının aksine) şiiri gibi- Siktir... -([{‘Asa Nisi Masa!.. Asa Nisi Masa!
Kaan BEYOĞLU