Dahası, geçenlerde bir haber de ABD’de bir şirketin “gökten yağan
yağmuru” özelleştirmeye kalktığını okumuştum.
Kur’an’ın Mekke’li mülk sahiplerine verdiği ilk mesajlar, Müslümanlar
Kitab’ın üzerine yatıp horul horul uyuduğundan çağımızda Peru’lu
Kızılderililerin vicdanında tecelli ediyor demek... Çünkü siz -üstelik elinizin
altında Kitap olduğu halde- uyursunuz fakat insanlık vicdanı uyumaz.
Mutlaka bir yerden, bir şekilde sökün eder.
“O her an bir iş ve oluştadır...”
Kur’an’daki doğal hayat tasvirlerinin ne için yapıldığı ve günümüzde bunun
ne anlama geldiği sanırım anlaşılıyor.
Bu tasvirler bilimi onaylamak için yani gökten bahsediyorsa astronomi,
yerden bahsediyorsa jeoloji, hayvanlardan bahsediyorsa zooloji,
bitkilerden bahsediyorsa botanik bilgileri vermek için değildir. İçinde
evrenin sayısal şifreleri filan da saklı değildir.
Bilakis insanoğlundaki “sahip olma hırsını” ve “mülk kibrini” kırmak ve
bütün bunların sahibinin Allah olduğunu hatırlatmak içindir. “Lehu’l-
mülk”ün anlamı budur. Kıssaların anasındaki “vesveselerin anası” neydi?
“Yıkılmayacak bir mülke kavuşacaksınız.” (en tekûne
melekeyn/mulk-i la yeblâ)... (A’raf; 7/20> Taha; 20/120).
3- Üçüncü tabiat sahnesi, yurdum insanının mezar kasidesi haline getirdiği
Yasin Suresi’inden. Bölümün son ayetine dikkat edin, tasvirler nereye
bağlanıyor gözlerinizle görün:
“Ölü toprak onlar için bir ayettir. Biz ölü toprağa hayat vererek
ürünler çıkardık, ondan yiyip duruyorlar. Orada hurma bahçeleri ve
üzüm bağları yetiştirdik, içinden pınarlar fışkırttık. Bütün bunları
kendi elleriyle işleyip ürün elde ederek yesinler diyedir. Bu
şükürsüzlük neden? Yücedir, eşsizdir O.
Her şeyden çiftler meydana getiriyor; yerin bitirdiklerinden,
kendilerinden ve daha bilmeyecekleri neler, nelerden.
Gece de onlar için bir ayettir. Ondan gündüzü çekip çıkarırız, bir de
bakarlar ki karanlıkta kalıvermişler.
Güneş de onlar için bir ayettir. Kendi yörüngesinde akıp gidiyor.
İşte bu güçlü ve her şeyi bilenin belirlediği doğadır.
Ay da onlar için bir ayettir. Ona da bir takım menziller tayin
etmişiz, döner dolaşır eğri bir hurma dalı şeklini alır. Ne güneş aya
yetişebilir ne de gündüz geceyi geçebilir. Hepsi de uzayın içinde
yüzer dururlar.
Yüklü gemilerin insanları taşıyıp durmaları da onlar için bir ayettir.
Ve böyle daha nice binekler yaratmamız da onlar için bir ayettir.
Müstahak görürsek onları denizde boğabiliriz, bu takdirde imdat
seslerine ne gelen olur, ne de kurtaran. Ancak sevgi ve
merhametimizle kurtulup yaşamlarını biraz daha uzatabilirler.
Hal böyleyken onlara “Geçmişte olanlardan ibret alıp gelecek için
hazırlanarak Allah bilinciyle yaşayın ki üzerinize sevgi ve
merhamet yağsın” dendiği zaman aldırış etmediler. Zaten
Rablerinin ayetlerinden hiç birine aldırış etmediler, hep yüz çevirip
durdular.