Onlara “Allah’ın size rızık olarak verdiği şeylerden başkaları için
harcayın” denildiği zaman, o kâfirler, iman edenler için şöyle
dediler: “Allah isterse onları doyurur, biz mi doyuracağız onları?
Siz düpedüz sapıtmışsınız, başka bir şey değil?” (Yasin; 33-47)
Demek ki bu ihtiras sahipleri toprağa, ürüne, hurma ve üzüm bağlarına,
pınarlara, ovalara, yağmur ormanlarına, yerin bitirdiklerine, geceye,
gündüze, aya, yıldızlara, yüklü gemilere, denizlere, akarsulara her şeye
sahip olmak isterler. Bütün bunlara sahip olduktan sonra da “Allah’ın size
rızık olarak verdiklerinden başkaları (yoksullar, muhtaçlar, mahrumlar) için
harcayın” dendiğinde “Allah isterse doyurur onları, biz mi doyuracağız”
derler. Tabiî varlıklara (üretim araçlarına) doyumsuz bir ihtirasla
sahiplenirken bunların yaratıcısının ve sahibinin Allah olduğu hatırlarına
gelmez, ama “verin” denince Allah akıllarına gelir ve “O verse ya” derler...
4- Dördüncü tabiat tasviri Fatır suresinden. Bölümün sonunda söz nereye
bağlanıyor dikkat edin, yine aynı şey;
“Allah’ın yukarıdan su indirip onunla rengârenk meyveler
bitirdiğini,
Dağları beyaz, kırmızı, siyah ve rengârenk desenlerle bezediğini
görmüyor musunuz?
İnsanların, sürüngenlerin ve hayvanların da
Aynı şekilde rengârenk olduğunu görmüyor musunuz?
Kulları arasında ancak ilim sahipleri (ulema)
Allah’ın korku ve titremesini içlerinde duyarlar.
Allah güçlüdür, bağışlayıcıdır; bundan hiç şüpheniz olmasın.
Allah’ın kitabını okuyup ardınca gidenler,
Namazı cânı gönülden kılıp
Kendilerine rızık olarak verdiğimiz şeylerden gizli ve açık verenler,
Asla zarar etmeyecek bir alışveriş yaptıklarını umabilirler.
Çünkü Allah, mükâfatlarını kendilerine tamamen ödedikten başka,
Engin cömertliğinden onlara daha fazlasını verecektir.
Çünkü O hem bağışlayan, hem de şükrün karşılığını bolca
verendir.”
(Fatır; 27-30)
Demek ki ilim sahipleri (ulema) gökten inen suyun, rengarenk meyvelerin,
siyah, kırmızı, beyaz dağların, insanların, sürüngenlerin ve hayvanların
yani topyekün tabiatın (doğanın) bilgisine sahip olanlardır. Çünkü İkbal’in
dediği gibi tabiat Allah’ın davranışıdır. O’nun davranışı (tabiat) ile sözü
(vahiy) arasında çelişki bulamazsın.
Dahası ilim sahipleri (ulema) hem tabiî varlıkların bilgisine sahip olanlar
hem de bütün bunların yaratıcısının ve sahibinin Allah olduğunu bilenlerdir.
Bu nedenle Allah’a karşı korku ve titreme içinde olurlar. Allah’ın (kevnî ve
kavlî) Kitabını okurlar ve ardınca giderler. Namazı cânı gönülden kılarlar,
kendilerine verilen rızıktan gizli açık infak ederler. Bütün bunların sahibinin
kendileri olduğu kibrine kapılmazlar, paylaşırlar, bölüşürler. Allah da
böylesi bir şükrün karşılığını bolca verir.