Aynı şeklide Ashab-ı Kehf Kıssası turizm konusu olmuştur. Ashab-ı Kehf 7
kişi değildir ve 300 yıl uyumamışlardır. Türkiye’de 3 ayrı yerde mağaraları
bulunmaktadır. Buralar belediyeler tarafından turistik bölge ilan edilmiş.
Oysa Ashab-ı Kehf şehirleri işgal altına girdiği için dağlara çıkan gençleri
anlatır. İbrahimi dini sürdüren gençler Roma işgaline teslim olmayıp
dağlara çıkıp direnmişlerdir. Uzun yıllar dağlarda yaşamışladır. Sonra
şehre dönüş kararı almışlardır ve dönmüşlerdir. Özet olarak anlatılan
budur ama bunu da efsaneye dönüştürdüler.
Salih Peygamberin Devesi
Salih Peygamber’in halkının kendisine inanması için kayanın içinden bir
deve çıkardığı, o deveye dokunmamalarını söylediği, halkı da Peygamberi
dinlemediği için helak olduğu söylenir. Oradaki deve, sadece deve olarak
algılandığında ölü bir anlatım olur. Allah’ın devesinden maksat,
Allah’ın dağı, suyu, madeni, havası gibi kamuya ait olan herşeydir.
Herkese ait olmayı ifade eden bir deyimdir. Buna dokunmayın
denmektedir. O halk, talan yapan, kimsesiz bulduğu her şeyi
zimmetine geçiren, vadilerde kayalar oyarak yaşayan, işgalci,
sömürücü bir halktı. Atlara binerler ve yağmaya giderler. İşgal
ettikleri, ele geçirdikleri her şeye Allah’ın devesi diyor. Allah’ın
devesi demek Allah’ın yeryüzü demektir. Senin hakkın olmayan
her şey Allah’a aittir. Sadece emeğinin hakkını alabilirsin, geri
kalanına dokunamazsın. Buradan işgale, sömürüye, başkasının hakkına
el uzatmaya, kamudan mal çarpmaya karşı kuvvetli bir söylem çıkar. Tam
da zaten bunu anlatmaktadır.
Kanıtsız, Delilsiz Tefsir
Yunus Peygamber, dönemin zalimlerine başkaldırdığı için ülkeyi terk
ederken yakalanıp cezaevine konulmuştur. Bu cezaevi bir adadaydı. Su
Tanrısı Enki’nin sembolü balıktı. Cezaevinin içinde, tapınakların köşelerinde
devasa balık resimleri vardı. Rahipler balık türü giysiler giyiyorlardı.
Bunların hepsinin kanıtları müzelerde vardır. Anadolu Medeniyetleri
Müzesi’nde ya da Arkeoloji Müzesi’nde görülebilir. Ben bu müzelerde
araştırma yaptığım sırada müze müdürü bir ilahiyatçının burada ne işi var
diye şaşırdı. Ülkemizdeki ilahiyatçıların durumunun vehametini göstermesi
açısından önemlidir. Kimse araştırmıyor. Oysa orada tefsir yatıyor.
Arkeolojik kültür olmadan, kanıtsız, delilsiz tefsir yapılıyor. Amerika Irak’ı
işgal etti ve Bağdat’taki müzelerde ne kadar arkeolojik kanıt varsa hepsini
aldı. Yağmaladılar bütün bu tarihi. Kur’an’daki kıssaların, kutsal
kitaplardaki kıssaların tefsiri orada yatıyordu. Kimse gidip oraya
bakmıyordu.
Süleyman Peygamberin İdeali
Hz. Süleyman bugünkü Kudüs’te bir adalet ve barış yurdu kurmak
istiyordu. Kur’an’da “Allah dâru’s-selâm’a çağırıyor. Allah kimi layık
görürse onu doğruluk ve dürüstlük yolunda yürütür. (Yunus 25)” diye
belirtilir. Dâru’s-selâm, esenlik, adalet ve barış yurdu demektir. Bunu
yapmak için civardaki devletlerle çeşitli diplomatik temaslar kurarak