ALLAH" NASIL "HZ HIZIR" OLDU?
Geçenlerde bir hastaneye gittim.
Baktım üzerinde “Hızır acil
servis” yazılı bir ambulans var.
Ambülans görevlisine “Sizin
işiniz nedir? diye sorunca, adı
üzerinde hastalara “Hz. Hızır gibi
yetişiriz” dedi.
“Hızır gibi yetişmek...”
Yurdum insanı “Yetiş ya Hızır!”
diye yalvarınca “Hz. Hızır” gibi
anında orada bitiveriyorlar!
“Hz. Hızır...”
Hz. Musa’nın iki denizin birleştiği
yerde Hz.Hızır ile karşılaştığını,
Kur’an’da Kehf suresinde geçen kıssada bunun anlatıldığını
duymuşsunuzdur. Daha geçenlerdeki bir kandil gecesinde vaizin biri
ballandıra ballandıra bunu anlatıyordu.
Hani şu her an her yerde olabilen, oturup kalktığı her yerden yeşillikler
biten, nerede sıkışırsan orada her türlü kılıkta görünebilen, baharın
müjdecisi “Hıdırellez” bayramında kutlamalar yapılarak şükrü eda edilen
Hz. Hızır aleyhisselam...
Madem iş Kur’an’a dayandırılıyor, “Dur hele” diyelim ve buraya bir mim
koyalım.
Öncelikle şunu söyleyeyim ki “Hz. Hızır” gibi “kült”lerin halkın inanç
dünyasında bir yeri olabilir. Para-psikolojik bir ihtiyaç veya bir halk
sosyolojisi gerçeği de olabilir. Benim derdim bunlar değil...
Benim derdim “Kur’an metni”dir.
Bu nedenle, örneğin “Denizin yarılması”, “Salih’in devesi”, “İbrahim’in
kuşları”, “Süleyman’ın karıncaları” vs. ile niye uğraştığımı soranlar,
bilmelidirler ki, bu sorunun muhatabı ben değilim. Derim ki: Vahyedene
sorun!
Öyle ya “on emir” gibi sekiz-on maddede Kur’an’ın bütün mesaj
verilebilirdi. Bunca 600 küsur sahifelik mushafa, üstelik içinde geçen onca
kıssaya ne gerek vardı, öyle değil mi?
Madem gerek duyulmuş ve madem referans metne alınmış, üstelik bu, çok
büyük önem verdiğim Allah’ın kelamı, o halde “Aldırma, geç git” diyemem,
aldırırım! Necip Fazıl’ın tabiri ile “kaba softanın” atıp tutmasına, üfürüp