Ahmed Yesevî hiçbir zaman dünyayı boşlamamış; insanın
dünyaya gönderilme nedeninin sadece ibadet olmadığını
çok iyi anlamış ve anlatmıştır. Bu yüzdendir ki Ahi Evran ve
diğer Ahmed Yesevî dervişleri, Türk dünyasının muhtelif
coğrafyalarına yalnızca ibadeti değil, Ahilik teşkilatı gibi
sosyal bir kuruluşu da götürmüşlerdir (Ecer, 2001, s. 47-
64). Ailesinin geçimini sağlamak için kepçe, kaşık yapıp
satan ve insanları meslek edinmeye teşvik eden birinin,
Allah’a yaklaşmak için dünyanın rızkını arka plana atarak
yalnızca ibadet ile meşgul olduğu zaten düşünülmemelidir.
Dinimiz dolayısıyla tasavvuf geleneğimiz, dünyalık işleri
değil, dünyadaki boş işleri terk etmeyi emretmiştir. Bu ikisi
arasındaki ayrımı sağlıklı bir şekilde yapmamız gerekiyor,
aksi takdirde Ahmed Yesevî’nin öğretisinianlayamayız.
Anlayamadığımız için de hayatımızı bu doğrultuda yeniden
şekillendiremeyiz. Yesevî’nin hikmetlerinde sıklıkla geçen
dünya kavramını anlamak için, onun zaman anlayışına
baktığımızda, zamanını üçe ayırdığını görmekteyiz (Yıldız,
2017):
Zamanının üçte birini ibadet ile, üçte birini ilimle, talebeler
yetiştirerek, kalan üçte birlik kısmını ise, ailesinin geçimini
sağlamak için kaşık, kepçe oyarak geçirmektedir. Sadece
zamanını nasıl değerlendirdiğine bakarak dahi onun hayat
felsefesini anlamak mümkündür. Allah’a ibadet ile geçirdiği
vakit kadar, dünyadaki geçimini sağlamak için de emek
harcamaktadır. Bu bize dünya ile ahiret hayatının
arasındaki dengeyi nasıl kurmamız gerektiğini gösteren
güzel bir örnektir.
Sonuç
Ahmed Yesevî her gün sokakta gördüğümüz insanlar kadar
canlıydı. Yaşamış ve hayatın içinde olmuştu. Halkın derin
sevgisini kazanmış insanların başına gelen, onun da başına