Microsoft Word - PROF. DR. NÄ°YAZÄ° KAHVECÄ° FELSEFE MAKALELERÄ°.docx

(Arzum) #1

Geçmiş dönemlerin düşünme yapısı üzerinde din ve teologlar ve din adamları
egemen iken, modern toplumda bilim ve bilim adamları egemendir. Comte’a göre
pozitif devrede pozitif bir din olması gerekir.


Karl Marx (1818-1883)
Marx, dinin kökenini insanın duygularına dayandırır. Dini; insanın ıstırabının bir
ifadesi, acı ve sıkıntıya karşı bir protestosu, söz konusu ıstırabını hafifletme veya
meşrulaştırma aracı ve halkın “afyonu” olarak değerlendirir.


Ona göre din; kavranamayan, yanlışlığı fark edilemeyen bir dünyanın bilincini
ifade etmektedir. Ezilen sınıfları hayata bağlayarak, dünyanın sefaletine karşı
geliştirilmesi muhtemel protestoları yatıştırma işlevini üstlenmektedir.


Şu halde dinin ideolojik işlevi; bireyin acılara, sıkıntılara, ezilmeye karşı
protestolarını öte dünyaya havale ederek egemen ve ezilen sınıflar arasındaki
ilişkilerin istikrarını sağlamada ortaya çıkar.


Dinin özelliği, insanın, hayatın sıkıntılı olaylarıyla başa çıkmak için sarıldığı bir
“kendini kurtarma” aracı olmasıdır. İnsan, dindeki aldatmacayı anladığı zaman,
önceden kendini esir ettiği şartların ortadan kaldırılmasının zorunluluğunu fark
eder. Din, “insanın, kendisinden yabancılaşması”nın en derin ifadesidir.


Herbert Spencer (1820-1903)
Evrendeki unsurlarda, küçük ölçekli homojenlikten karmaşık ve büyük ölçekli
heterojenliğe doğru bir yönelim vardır. Dini alanda da ilkeller arasındaki çok farklı
ruhlara ve kutsal güçlere tapınma demek olan Animizmden, eski medeniyetler
içinde bulunan politeist bir aşamadan geçerek, ilk medeniyet dönemlerinde ekilen
tohumlardan yakın zamanlarda gelişmiş olan tamamen olgunlaşmış bir
monoteizme doğru, oldukça açık bir benzerlik varmış gibi görünmektedir. İlk
dinin oluşmasında büyü (sihir)nün etkisi büyüktür. Dinin ilk aşaması,
kişileştirilmemiş kutsal güçlere inanma demek olan Animatizm aşaması olması
mümkündür. İlkel düşüncenin temelindeki “yer-gök” şeklindeki ikili dünya
görüşünü beden-ruh ikiliği devralmıştır.


Edward Tylor (1832-1917)
Dinin temeli, ilkel insandaki ruhsal varlığa inanmaya dayanır ve atalardan kalma
bir kült ve tapınmadır. İnsanın ilk dini inançları, şahsiyeti olan ruhlara yöneliktir.
Bu da totemizmdir.


Emile Durkheim (1853-1917)
İlkel topluluklarda toplumun birliğini sağlamak amacıyla totem şeklinde Kutsal
semboller üretilmiştir. Totem, klanın sembolüdür. Sembol, topluluğun sadece
birliğinin ve bütünlüğünün ifadesi değil, aynı zamanda bu birliğin yapı taşıdır.
Maddi bir sembolü olmayan klan düşünülemez.


Türkiye de, cami ve minareyi toplumun birliğini sağlayan totemik kutsal sembol
olarak kullanıyor. Böylece ilkel din anlayışında bulunduğunu gösteriyor.
Gerçekten toplum mu bu ilkel düzeyde yoksa devlet mi? Hakikaten Türkiye’de
Allah; cami, minare ve ezan kadar ilgiye sahip değildir.


Freud (1856-1939)

Free download pdf