yönetimine yani hükümet etmeye hak kazanmış sayılıyordu. Abbas, Ali
ve Osman arasında çekişme oldu. Ayet bunun üzerine nazil oldu (Razi).
Görüldüğü gibi emanet burada ise bir işin başına kimin getirileceğine
hükmetmek çerçevesinde “kamu görevi” üstlenmek anlamında
kullanılıyor.
Kur’an’da emanet kavramının geçtiği yerler işte bunlardır.
Kur’an’dan birkaç örnek daha...
Şu ayette “halife” kavramı “emanet” ile eşanlamlı kullanılmış ve hepsini
özetlemekte:
“Allah’a ve elçisine iman edin. Sizi üzerine halife kıldığı mallardan
infak edin. İnanıp böyle infak edenlerinizi büyük bir karşılık
bekliyor. Neden Allah’a iman etmiyorsunuz? Oysa elçi sizi
Rabbinize iman edesiniz diye davet edip duruyor. Eğer gerçek
müminler iseniz, unutmayın, O sizden söz almıştı. Sizi
karanlıklardan aydınlığa çıkarsın diye kuluna söze dayalı apaçık
ayetler indiren O’dur. Allah size karşı çok şefkatli, sevgi ve
merhametle dopdoludur. Neden Allah yolunda infak etmiyorsunuz?
Gökler ve yer Allah’tan başkasına mı kalacak?” (Hadid; 7-10).
Görüldüğü gibi “üzerine halife kıldığı (emanet ettiği) mallar” deniyor
ve onların infak edilmesini istiyor. Elçinin “mü’minleri” imana çağırıp
durduğu söylenerek önce “Neden iman etmiyorsunuz? diye soruluyor.
Ardından ilk sorudaki imanın yerine infak konarak soru yineleniyor:
“Neden Allah yolunda infak etmiyorsunuz? Gökler ve yer Allah’tan
başkasına mı kalacak?”
Kıssalara bakalım...
Kur’an’da Kabil, Karun, Nemrud, Firavun, Ad kavmi, Semud kavmi, Bahçe
sahipleri, Talut, Allah’ın devesi (Nâgatallah) vs. yerin, göğün ve dağların
üstlenmekten çekindiği halde, insanlardan kimilerinin çekinmeyip cehl ve
zulmleri sebebiyle Allah’ın mülkünü (yeryüzünü) nasıl talan ettiklerine,
sahipsiz gördükleri her şeye nasıl saldırdıklarına ve başkalarını ondan nasıl
mahrum bırakmaya kalktıklarına tarihten birer örnektirler.
Mesela kendisine mülk verildi diye İbrahim ile tartışmaya giren adama
(Nemrud’a) İbrahim’in ne dediğine bakalım:
“Siz Allah’ın hakkında hiçbir delil indirmediği şeyleri O’na ortak
koşmaktan korkmazken, ben koştuğunuz o ortaklardan neden
korkacakmışım? Şu halde güvene (emanete) iki taraftan hangisi
daha layık? İman edip de (emaneti üstlenip de) imanlarına
(emanetlerine) zulüm bulaştırmayanlar... İşte güvene (emanete)
layık olanlar onlardır ve doğru yolda yürüyenler de onlardır.”
(En’am; 81-82).
Ayette emanet (güvene bırakılan şey) bu kez aynı kökten gelen “emn”
(güven) olarak geçiyor. “İmanetmek” (güven duymak) da aslında
bununla ilgili. Bu anlamda “iman edenler” (mu’minler) Allah’a güven
duyan/itimad edenler demektir. Keza Allah da kendine güven duyanlara
güvenir/itimad eder. Onun için O da “Mu’min”dir. Bu nedenle iman
edenler aynı zamanda Allah’ın emanetini üstlenenler anlamına da gelir.