Kuran Kıssalarından Ne Anlamalıyız

(Arzum) #1

Görüldüğü gibi kıssa Karun örneği üzerinden zenginliğin genetiğini
çıkarıyor.
Demek ki zengin malı “kenz” (hazine) haline getiren kişidir. Öyle ki
servetini ne toplumda iş ve istihdam yaratmada (dolaylı infak) kullanır, ne
de doğrudan infak eder. Özel mülkiyetinde tutar. İşte buna Kur’an “kenz”
der ve şiddetle eleştirir. “Kenz”in ateş olduğunu; onunla sahibinin alnının,
böğrünün ve sırtının dağlanacağını haber verir. (Tevbe; 34).
Karun da malı “kenz” etmenin tipik örneği olarak ele alınır. Karun, malı
öyle “kenz” etmiştir ki anahtarlarını bir bölük insan zor taşımaktadır.
Kur’an böylesi mal yığıcılarına halkın dilinden şunları söyler: “Şımarma!
Allah şımaranları sevmez. Allah’ın sana verdiği bu nimetler içinde
ahireti düşün ve dünyadan nasibini de unutma. Allah’ın sana ihsan
ettiği gibi sen de ihsan et. Bunları yeryüzünde fesat çıkarmak için
kullanma çünkü Allah fesat çıkarları sevmez.”
Malın mülkün içinde yüzen birisine “dünyadan nasibini unutma”
demenin manası nedir?
Hasan-ı Basri’nin dediği gibi bu “Sana ve ailene yetecek kifayet
miktarını ayır; ihtiyaç fazlasının hepsini infak (ihsan) et” demek
oluyor. Peygamberimizin “Rabbim! Muhammed ailesine kifayet
(yetecek) kadardan fazlasını nasip etme” (Buhârî, Rikâk 17; Müslim,
Zekât 126) duası bunu tefsir eder. Ki kıssada (küçük) mülkiyetin meşru
olduğuna dair tek ibare de budur. Gerisi tamamen (büyük) mülkiyeti elden
çıkarmaya (infaka) yönelik önce teşvik, sonra giderek yıkımla, yok
etmekle tehdittir. Bu yıkım afet, iflas, telef veya müsadere gibi maddî
olabileceği gibi, onca mülkün içinde azap çekme, stres, bunalım gibi de
manevî olabilir.
“Nimet içinde ahireti düşün” de “Bu yığdıkların ahirette sana ateş
olarak geri dönecek, onunla dağlanacaksın, onu düşün de yığma,
ver” manasında okunduğunda bağlama uygun düşmektedir.
Oysa mülk konusunda “sinirleri alınmış” tefsirler hep şöyle der: Nimet
içinde ahireti düşün... Yani bol bol şükret, şükret ha şükret... Zenginliğine
“elhamdülillah” çekerek dil ile ikrar istendiğini sanıyor. Hayır! Vermek
isteniyor; çünkü şükür vererek eda edilir.
Zenginlerin ucundan az vermekle şükretmesinin yeterli olacağını, zengin-
yoksul ayrımında hiçbir sorun olmadığını, zaten Allah’ın kimine az kimine
çok vererek bundan razı olduğunu, yoksulların zenginlerin insafına ve
himmetine bırakıldığını sanıyorlar. Allah’ın zenginin elindeki fazlalıktan
(afv/riba) rahatsız olduğunu, buna çok öfkelendiğini, aslında eşitlik
istediğini kabullenemiyorlar. Sosyal planda şirkin sınıflı toplumun ta
kendisi, tevhidin de sınıfsız, eşitlikçi ve doğal toplumun ta kendisi
olduğunu anlamaları için bir zihniyet devrimi geçirmeleri gerekiyor.


Bu noktada “İslam’da eşitlik değil; adalet var” söyleminin, var olan
eşitsizliğin adalet adı altında meşrulaştırılmasına yol açtığını görüyoruz.
“Firavun kavmini sınıflara ayırmıştı” (Kasas; 5) ayeti üzerine iyi
düşünelim...

Free download pdf