Tefsiri: Allah’ın kitabını arkalarına atanlar bir zamanlar Süleyman’ın elde
ettiği güç ve kudretin (mülkün) ancak sihir ve büyü yoluyla elde
edilebildiğine inanıyorlardı. Hz. Peygamber ile normal yollardan mücadele
edemeyeceklerini anlayınca “Bari Süleyman’ın sihir ve büyülerini
öğrenelim, onunla karşı çıkalım” demeye başladılar.
Güya bir zamanlar Babil’de Harut ile Marut adında iki melek (elçi)
Süleyman’a büyü öğretmiş, Muhammed’in söylediği gibi normal bir
peygamber değilmiş, sihirbazmış, yoksa bu kadar mülkü nasıl elde
edecekmiş...
Oysa Süleyman’a, o Harut ve Marut diye bildikleri iki melek (elçi)
aracılığıyla Muhammed’e indirilenin aynısı vahyediliyordu. Tevrat’ta,
İncil’de ve şimdi Kur’an’da ne söyleniyorsa onlar söyleniyordu; doğruluk
ve dürüstlük yolunun (sırat-ı mustakim) gerçekleri... Fakat Süleyman
zamanında da bunlar gibi şeytanca işler peşinde koşan kimseler vardı.
İnen vahyi sihir ve büyü yolunda kullanmaya kalkıyor, ondan menfaat
temin ediyorlardı. Bu vahiylerde güya karı ile kocanın arasını açacak
bilgiler buluyorlardı. Kendi sihirbazlıklarını, hokkabazlıklarını Süleyman’a
ve ona vahyi getiren iki meleğe (elçiye) mal ediyorlardı. Allah’ın vahyini
okuma üfürme, cin çağırma, okunmuş ayet, kısmet bağlama gibi türlü
şarlatanlıklara âlet ediyorlar, Süleyman’a inen vahyi büyücülük yolunda
kullanmaya kalkıyorlardı. Vahyin asıl mesajını görmezlikten geliyorlardı.
İnsanların bu husustaki zaaflarından yararlanarak büyü sektörü oluşturup
okunmuş ayet satarak servet biriktiriyorlardı.
Süleyman, ayetlerin bu yolla istismar edildiğini görünce bu şarlatanlarla
mücadele başlattı. Büyü kitaplarını, okunmuş ayetleri toplattı, hepsini
gömdürdü. Harut ile Marut olarak bildikleri elçiler de “Bize vahyedilen
Allah’ın tertemiz vahyi, doğru yolun ilkeleridir. İstismar etmeyin, biz sizin
için bir imtihan vesilesiyiz, ayetleri doğru anlayın, amacı doğrultusunda
kullanın” demeden hiçbir vahiy getirmezlerdi. Fakat büyünün anavatanı
haline gelmiş Babil’de Süleyman’a indirilen vahiylerin büyücülük yolunda
kullanılmasına tam olarak da mani olunamıyordu. Çünkü onlar “Allah ile
yürümeyi” çoktan terk etmişler; şeytanlarla, büyücülerle, sihirbazlarla,
şarlatanlarla yürüyorlardı.
İşte ağızlarında geveleyip durdukları “Süleyman’ın sihirleri, Harut ve
Marut’un büyüleri” hikâyesi bundan ibarettir.
Onlar hala vahyin asıl mesajını bırakıp böyle işlerle uğraşarak ruhlarını
satıyorlar. Boş işlerle uğraşıyor, sihirden büyüden medet umuyor, vahyin
berrak çağrısına sırt çeviriyorlar. Boyuna şeytanlık ve şarlatanlık peşinde
koşturup duruyorlar. Bu yaptıkları üfürükçü bezirgânlık ne kötü bir iş bir
bilseler...
Te’vili: Ayette geçen “Onun ile kendilerini sattıkları şey” (ma şarev
bihi enfusehum) bugün adına “üfürükçü bezirgânlık” dediğimiz şeyin ta
kendisidir. Üfürükçü bezirgân, okuyup üfürme yoluyla ayetlerden para
kazanan kişidir. Bunlar Hz. Süleyman zamanında olduğu gibi, Hz.
Peygamber zamanında da vardı, bugün de var. Gelen ayetler üfürükçü
bezirgânın elinde nesneleşir. Ayetlerin esas amacını bırakıp üzerinden sırlı,
gizemli, efsunlu, tılsımlı manalar çıkarır.
arzum
(Arzum)
#1