Hâmid, güzelliğin arkasında koşmaktan ve koşarken kan ter
içinde kalsa bile hayattan zevk almak ve zevk alamadığı
zamanlarda bile yaşamaktan bir an vaz geçmedi. Yüksek
kıymetler içerisinde hakikati daima şüphe ile gördü, hayra
takdirle seyirci kaldı, fakat tabiatı, tabiat içinde insanı ve
insanlar arasında kendisini daima sevdi ve bunlardan hiç
ayrılmaksızın ömür sürdü.
Ölüm, irade, Allah, gibi büyük meselelerde Hâmid büyük bir
şüpheci: bir septik kaldı; bunun için... Namık Kemal’e
hakkında miskin dedirtecek kadar hareketsiz ve faaliyete
geçmiyen bir lâkayt göründü, bunun için... hürriyeti,
vatanı, insanı ve tabiatı bütün mukaddeslerini hayata
bağlıyarak ve ona irca ederek sevdi ve bu sevgisini
eserlerile yarattı, bunun için...
Hayata çok bağlı olan şair, onu daima güzel buldu, her
şeklinde, en müşteki anlarında bile hayatı güzel gördü ve
ölümün çirkin olmasına rağmen hayatla alâkası bakımından
düşündü ve yazdı.
Bir gün bana demişti ki:
— Ölümden korkmuyorum, fakat iğreniyorum. Ne yapalım
ki hayata bir münteha olduğu için ölünceye kadar onu
düşünmeğe mecburuz.
Doğru söylüyordu, ölümü düşünebilmek bile hayatın
mevcudiyetine bir delildir. Yaşamak, her şeye rağmen
yaşamak. Hâmid’in hayatı ve şuuru bu idi.
Birgün Süleyman Nazif, malûm mübalâgasile üstada
lâyemut oluşundan, kendisine ölümünden sonra ebedi bir
hayat mevut bulunduğundan, şairi âzamin ilelebet hatıraî
enamda var olacağından bahsettiği zaman Hâmid, bu fâni
hayatın bir dakikasını o ebedi hayatın hepsine birden