- Istanbuldan sürgün bir paşa gelmiş..
Bu sürgün, Namık Kemalin anasının babası olan Abdüllâtif
idi. Paşa tekkeye misafir oldu. Yanında Namık Kemal de
vardı. İşte ilk defa Kemali orada gördüm. Çabucak seviştik;
biribirimizi anladık. Orada kaldığı müddetçe biribirimizden
ayrılmadık, gündüzleri beraber gezdik, geceleri beraber
okuduk. Kemal benden epey büyüktü. Daha o zamanlar,
edebiyattan, şiirden bahsediyor, kendi de bazı şeyler
yazıyordu.
İşte şiir yazmak merakı bende o zaman başladı. İlk âruz
hocam Kemaldir.
Bir gün Kemal Edirneden gitti. Vedalaşmamız pek hazin
oldu. Biribirimizi kucaklarken gözlerimizden yaşlar
boşanıyordu. Aradan bilmem ne kadar geçti, o memlekette
oldukça şöhret kazanmış, istibdat aleyhinde ateş
püskürmiye başlamıştı. Ben de o sıralarda îstanbula
dönmek üzere idim. Edirneden ayrılırken büyük babam dedi
ki:
- Namık Kemali tevkif etmişler. Hapishanei umumîdeymiş:
şehre çıkar çıkmaz hemen git gör.
Küçük bir odada tek başına hapsedilmişti. Demir bir
karyola, tahta bir masa, iki yer sandalyası, toprak bir testi
odanın bütün eşyasını teşkil ediyordu. Masanın üstünde bir
sürü kâğıt, birkaç kitap, sarı bir divit, bir kaç da kamış
kalem vardı.
Beni görünce hayret ve sevinç dolu bir sesle:
- Nereden çıktın Reşitçiğim!
Diyerek kucakladı. Alnımdan, gözlerimden öptü. Ben çok