Ama, daha odadan çıkmadan o dik başlı, o
haşarı genç, sesi hıçkırıklarla boğularak geri
döner:
- Affedin efendim, suçum birken iki oldu:
Hem kırdım, hem yalan söyledim!
Ama, yaşadığı çağı çok aşan böyle bir adamı
hangi Nazır, hangi devir, hangi etraf ister?...
Fikret de başarısını çekemiyenlerle, öfkesine
çarpanlarla boğuşmaya başladı. Çekilecekti
artık... Çekilecekti. Ama, tam o günlerde 31
Mart isyanı patladı. Tanin ve Şurayı Ümmet
matbaaları taşlanmıştı. Kara kuvvet, nerede
ışık varsa üstüne yürüyordu. Galatasarayı,
doğunun batıya açılmış bu ilk penceresini
unuturlar mıydı hiç... Fikret’i unuturlar
mıydı hiç?...
Ben böyle isterim seni hep leyle ecnebi,
Hep şûle, hep seher dolu bir cephe-i sefid!
diyordu Fikret... Oğlu Halûk’un arkasından:
Bize bol bol ziya kucakla, getir,
Düşmek, etrafı görmemektendir!