Yahudiliğe muhalefet olarak, ibadetlerin ifasını kişilerin kendilerine hitap ederek
emreder.
Kuran kişinin, kendi başına tanrısıyla iletişim kurmasını, insanın kendi
bireyselliğini, şeyh ya da imam gibi başka kişiler vasıtasıyla değil, kendisi
aracılığıyla Allah’a sergilemesini ister. Kuran, kişinin sahip olduğu “potansiyelini
ve kendisini gerçekleştirmesini” ve böylece dünyası anlamındaki “kosmos” adı
verilen “ben”ini inşa edip kişilerden oluşan bir toplulukta tam teşekküllü ve
müstakil bizatihi “birey” olmasını emreder.
Bu nedenle namazları, bireylere hitap ederek “namazı kılın” diyor, “imamın
önderliğinde kılın” demiyor. İmamın arkasında toplu ibadet yapılmasını emreden
bir tane dahi ayet yoktur. O nedenle, namazları Peygamber kıldırmasına rağmen,
cemaatle ve imamın arkasında namaz kılınmasını farz yapmamıştır. Peygamber
kıldırmasına ve hutbeyi okumasına rağmen Cuma namazı için dahi din adamının
arkasında namaz kılmayı farz yapmadı. Mesela Cuma ile ilgili ayet şöyledir: “Ey
iman edenler Cuma günü salat bildirildiği zaman Allah’ı anmaya koşun, alışverişi
bırakın.” (Cuma, 9.) Kurbanların kesimini din adamlarının nezaretinde yapın
demiyor, kendiniz kesin diyor. Haccın ifasını kişilere bırakıyor, din adamı
nezaretinde yapın demiyor. İslam’a girmeyi ve ondan çıkmayı kişinin iradesine
bırakıyor, din adamının yetkisine vermiyor.
“Türkiye’de ibadetler, Hinduzimin ve Manheizmin ritüellerine,
Hıristiyanlığın ayinlerine dönüştürülmüştür.”
İmamın önderliğinde ve cemaatle ibadet yapmayı istemek demek, Tanrı’nın,
insanı imamsız ve tek birey olarak muhatap kabul etmiyor demektir. Kendi
başına Tanrısıyla karşılaşmaktan korkan ve kaçan, cemaat halinde ibadet yapar.
Tek başına ibadet yapamaz. İmamın arkasında ibadet yapması, tanrıyla kişisel
karşılaşmaktan korkmaktan ve sorumluluğu imama atmaktandır. İmamla namaz
kılma eğitimi vermek, şeyhlere insan malzemesi yetiştirmektir.
Cuma Namazı
“Türkiye’de Cuma namazı, köylülere Atatürk zamanında farz yapılmıştır.”
Burada yeri gelmişken Cuma namazı ile ilgili şu teolojik teknik bilgiyi vermek
gerekir: Cuma namazı Fıkha göre köylülere farz değildir. Şehirlilere farzdır. Hatta
şehrin merkezinde yaşayanlara farzdır. Şehrin kenarlarında yaşayanlara da farz
değildir. Bu nedenle Türkiye’de Cuma namazı şehirlerin sadece bir iki tane
merkez camiinde kılınırdı. Onların dışındaki, mesela şehirdeki mahalle
camilerinde ve köylerde Cuma namazı kılmak yasaktı. Atatürk’ün talebi üzerine,
Din İşleri Yüksek Kurulu’nun 1933 tarih ve 190 sayılı kararı ile Cuma namazı
köylere farz yapılmıştır. Günümüz köylüleri, Atatürk sayesinde Cuma namazı
kılabiliyorlar.
Huşu/Odaklanma
İmamın arkasında ibadet eden kişi, ibadette pasif olacağından ve dikkati başka
şeylere kayacağından ibadete odaklanması imkansızdır. Odaklanma, dikkatin
dağılmamasıyla, dikkat toplanması, kişinin aktif olmasıyla mümkündür. Kuran,
ibadetlerde “huşu” yani tanrı ile kişisel konsantrasyon ve odaklanma kurulmasını
ister. İmamın ibadet kondaktörlüğü, Kuran’ın namazdan istediği, kişilerin
huşularını önlemektedir. Kuran şöyle der: “Onlar ki, namazlarında huşû
içindedirler.” (Muminun, 2.)
Kuran’da Ruhbanlık
Kuran, Yahudilik ve Hıristiyanlıkta gördüğü, ritüelleri yöneten dinadamlığı ve
ruhbanlığı ortadan kaldırmasının bir nedeni onun, Allah’ın sistemi olmamasıdır: