Türkiye’de ezanın okunuş biçiminin ne dinde ne hukukta ne de ahlakta meşruiyeti
vardır. Bugün ezan, namaz çığırtkanlığı yapmak şeklinde okunmaktadır.
Sultanahmet meydanında birbirine karışan ve kulak zarını yırtarcasına yüksek
sesle birden çok yerde okunan ezan bağırmalarını duyan turist, bir taraftan
kulağını tıkarken diğer taraftan yanındakine, “Bunlar ne satıyorlar?” diye
soruyordu. Hz. Peygamber, ezanı işte bu namaz çığırtkanlığı durumuna düşürmek
istememiştir.
“Bir insan, kirli düşüncelere sahip olduğu için utanmaz. Bir başkasının, o
kirli düşüncesini bilme ihtimali utandırır.” Nietzche
Şimdi bir devlet düşünün; bağırmayı kanunlarda suç yapmış, otogarlarda ve semt
pazarlarında çığırtkanlığı yasaklamış ama ezanla namaz çığırtkanlığını kendisi
uyguluyor. Bu çelişki devletin kendi kendisini inkardır. Yasak din algısına sahip
olduğunu ve suç işlediğini itiraftır.
Sala/Ölüm Çığırtkanlığı
Osmanlı zamanında felaket ve ölümleri halka duyurmak amacıyla “sala” adlı bir
çığırtkanlık sistemi üretilmiştir. Sala, peygambere salat ve selam vermektir.
Aslında ölüm çığırtkanlığı için peygamber alet ediliyor. Peygamberin bugün
okunduğu biçimde kendisine selam verilmesini istemesi mümkün değildir. Çünkü
kendisinin hayatta iken böyle bir uygulaması yoktur. Hatta bu tür uygulamalar
Yahudilik ve Hristiyanlıkta mevcut idi ve peygamber bu çeşit ayinlerin ve dini
törenlerin hepsini kaldırmıştır.
Sala çan çalmasından alınmıştır. Çan, bir şeyi bildirmek için çalınırdı. Fakat çan
çalmada kötü ruhların kovulduğuna da inanılırdı. Antik çağda, sıradan vatandaş
öldüğünde şehir merkezinde çan bir kez, eşraftan biri ölürse iki kez, büyük bir
devlet adamı ölünce üç kez, Kral öldüğünde dört kez, bir felaket olduğunda çan
yedi kez ve uzun uzadıya çalarmış.
“Türkiye antik bir din pratiği formunu şimdi yaşıyor.”
Yahudilik’ten esinlenerek Cuma akşamları ve sabahları Cuma namazına çağırmak
amacıyla “sala” okunmaktadır. Sala ne Kuran’da ne de Hadislerde vardır.
Peygamberden çok sonraları Müslümanlar, ölüm ve felaket haberi vermek için
ihdas etmişlerdir.
Bir bakıyorsunuz, biri aniden sala bahanesiyle, eline mikrofonu alıp ulu orta,
vakitli vakitsiz, ekolu ve stereolu sesi sonuna kadar açılmış hoparlörlerle
formatsız, fütursuz bağırmayla sala diye, “aaaaaaahhh” ve “eeyyyyyy” naraları
atılıyor. Bu naralardan, başka hiçbir kelime duyulmuyor. Kanunda suç
olduğundan hiç kimseye bağıramayan kişi, bağırma ihtiyacını sala ile gideriyor.
Dinde yeri olmayan bu sala okunuş biçimiyle insanları rahatsız etmek dinde
haram, kanunda suçtur. Haram ve suç olan anormal bir eylemin dine reva
görülmesi, o dinin normal olmadığını söylemektir. Dini bu duruma düşürmeye hiç
kimsenin hakkı yoktur.
Şimdi İstanbul gibi büyük metropol şehirler ezanın ve salanın ilkel okunuş
biçimiyle bu çağda köylere dönüştürülmüştür. Üstelik kanunda suç yapılmış
olmasına rağmen hoparlörle her tarafı gürültü kirliliğine boğarak.