Dinsel bir ülkenin basınında çıkan şu haber, “Sayıştay’ın tespit ettiği devasa
yolsuzlukların üzerine gidilmemesi, hatta yolsuzlukları yapanların değil de onları
tespit eden yetkilinin görevinden alınması,” nedendir?
Böyle yüzlerce pratik örneği içeren, “mümin kişinin dinsizlik yapması” konusunu
felsefi olarak irdeleyeceğiz. Şunu bilmek gerekir ki, olgu, obje ve olayları sağlıklı
okuyup çözümleyerek gerçek anlamını felsefe ortaya koyabilir. Başka hiçbir
disiplin bunu ortaya koyamıyor. O nedenle her olgu, obje ve olayın felsefi
açılımını filozoflardan okumak gerekir. Neticede felsefe; olgu, obje ve olayı
anlayarak tanımak ve tanımlamaktır.
“Ezan ve salanın okunmasına ve onları okumadaki aşırı bağırmaya gösterilen aşırı
titizliğin binde biri dürüstlüğe gösterilse, o ülkede şikayet edilen yanlışlar
yapılamaz.”
Hırsızlıkların yapıldığı bir ülkede ezanın aşırı bağırılarak okunması, hırsızlıkları
gizlemek içindir. Hırsızlığın çoğalmasına orantılı olarak bağırma da artmaktadır.
Orada ezan, kesinlikle Allah için okunmuyordur.
“Mümin kişinin dinsizlik yapması, güvenilmez karaktere sahip olduğunu gösterir.”
AMEL İMANDAN BİR PARÇA MIDIR?
Zihniyet-Davranış Tutarlılığı
Kelam ilminde fikir-eylem ilişkisi, âlimler tarafından, “amel, imandan bir cüz
müdür?” adıyla tartışılmıştır. Sünni Kelam, amel, imandan bir parça değildir yani
iman-amel tutarlılığı gerekmediği düşüncesindedir. Sünni Kelam âlimlerinin
büyük çoğunluğuna göre, iman; dil ile ikrar, kalp ile tasdikten ibarettir. Aslında
kalp ile tasdik demek, imanla içsel oluşmak demektir. Dil ile söylenmesi, imanın
sözel dışavurulması, sadece kalpte kalmaması gerektiğini söylemektir. Malikî,
Şafii ve Hanbelî Mezheplerinin iman tarifi şöyledir: Dil ile ikrar, kalp ile tasdik ve
organlarla amel etmektir. Yani pratiği, imanın tanımı arasında görürler. Bütün
mezheplere göre amel etmek, imanın tamamlayıcı bir unsurudur ancak, iman
etmiş kişi, büyük günah işlese bile dinden çıkmaz.
“Davranışlar, asıl inancın gerçek ifadeleridir.”
FELSEFEDE FİKİR-EYLEM İLİŞKİSİ
Potansiyellik ve Aktüellik
Felsefe; fikir-eylem ilişkisini, “potansiyellik” ve “aktüellik” kavramlarıyla ele alır.
Aristoteles’e göre varlık; potansiyele ve aktüele göre bölünür. Her şey, sonradan
aktüel olmak üzere potansiyeldir. Potansiyellik daima aktüelliği amaçlar.
Potansiyelin kendisi, zorunluluk olarak ortaya çıkar. Bu nedenle potansiyellik,
kendi başına mevcut değildir. Etkisini gösterdiğinde var olur, çünkü potansiyellik,
etki demektir. Zorunlu olarak ortaya çıkmayan potansiyellik, yok hükmündedir.
Potansiyellik; bir şeyin pasif bir güç ve kaynak halinde var olmasıdır. Olması,
olasılık ve ihtimaldir, fakat açığa çıkmamıştır. “Potansiyel durumda olmak”, salt
yokluk ile eylem halindeki varlık arasında orta durumdur. Aktüellik; potansiyel
olarak var olan şeyin, aktif eylemsel olarak gerçek bir şekilde açığa çıkması,
gerçekleştirilmesidir.