Bundaki en büyük sorun, halkın seçtiği temsilcilerin, genellikle bir politikacılar
sınıfından oluşması, kendilerine verilen vekaleti bazen istismar edebilmeleridir.
Bu modelde seçim aralıkları uzun olduğu için, halkın kendi çıkarlarına hizmet
etmeyen temsilcilerini denetleyebilmesi ve cezalandırabilmesi de zorlaşır.
Halkın Demokrasisi
Halkın demokrasisi; kaynakların eşit dağılımını gerçekleştirerek toplumsal eşitliği
sağlama amacı gütmesidir. Yani makam, mevki ve ihalelerden oluşan milletin
devlete yönetimini devrettiği nimetleri hiçbir ayırım yapmaksızın bütün
yurttaşlarına erişim fırsatı eşitliği ile dağıtmasıdır. Halkın gerçek çıkarlarının
nerede olduğundan yana bilgisizliğini istismar etmeden halkı uyandırmasıdır.
Serbest seçimler yoluyla iktidara gelinden çoğunluğun yönetimi tesis olunur. Ama
demokrasi, çoğunluğun yönetimi değildir. Çoğunluğun, azınlığa egemenliği
değildir. Çoğunluğun tercihiyle ortaya çıkan politik bir kararın, bireylerin temel
hak ve özgürlüklerini çiğnememesi gerekir. Çoğunluk değil, çoğulculuk ilkesi
geçerli olmalıdır. Özgürlüklerin hiçbirini ihlal etmemelidir.
Liberalizm
Bireyi temele alan ideoloji ya da siyaset felsefesi anlayışı, liberalizm olarak geçer.
Bireycilik, liberalizmin ontolojik özüdür. Liberalizm, tek tek her bireyin eşit ve en
yüksek değere sahip olduğunu kabul eder. Kurucu düşünürü İngiliz John Locke
(1632-1704)’dur.
Liberalizmle kapitalizm ve demokrasi arasında yakın bir ilişki vardır. Ödüller
bireysel beceri ve çok çalışma esasına göre dağıtıldığı “liyakat” esaslı bir toplum
hedefler.
Komünoteryanizm
Komüniteryanizm, Liberalizmin karşısında, onun değer sistemi ve politik analizin
merkezine bireyi koyduğu yerde, cemaat ya da topluluğu koyar. 1980’lerde
ortaya çıkmıştır. Grubun üyeleri arasında güçlü bağlar bulunur ve kolektif bir
kimliğe sahiptir. Dostluk, sadakat ve görev bağları ile kendini gösterir. Bireysel
kimliğin toplumsal köklerini ifade eder.
Seçim özgürlüğü yerine, hayatın sosyal özünü ve bu özü oluşturan ilişkileri öne
geçirir.
Muhafazakarlık
Kurucu babaları; Edmund Burke (1729-1797), Hegel (1770-1831) ve Alexis
Tocqueville (1805-1859) gibi isimlerdir.
Sosyal ve politik alanlarda geleneği ve insanın yıllardır çeşitli vesilelerle test
edilmiş deneyim ve düzenlemelerini temele alır. A priori akıl yürütmelere ve
soyut fikirlere güvenmez. Bireylerin, içinde üyesi oldukları toplum ve toplumların
tarih tarafından biçimlenmeleri olgusuna özel bir önem atfeder. Tarih ve
tecrübeyi esas alır. Akıldışı kaynaklara daha büyük önem verir. İnsanı hayvandan
ayıran şeyin, akıldan ziyade manevi bir dünyayı sezgi ile bilme yeteneği olduğunu
söyler.