ilk bölümde iblis, ikinci bölümde şeytan olarak geçmektedir. Gökte iblis
adıyla şahıslaştırılan bu temsil, yerde şeytan veya şeytanlar olarak ifade
ediliyor. “Adam” içindeki bu kötülük dürtülerine kapılarak yanlış işler
yapmamalıdır mesajı veriliyor...
“Secde”: Arâmicede “İbadet etmek, selamlamak, yere kapanmak” demek
olan (SGD) kökü, anlamını koruyarak fakat orta harf değişikliği ile
Arapça’ya (SCD) olarak geçmiş. Ayette saygı göstermek amacıyla
selâmlama, selâm durma, tazim için ayağa kalkma anlamında kullanılıyor.
Türkçe’de birine selâm durmak, saygı için ayağa kalkmak dediğimiz şey
Arapçada yere kapanmak, eteğine yüz sürmek, ayaklarına kapanmak
olarak kullanılıyor. Her ikisi de saygı ve tazim için yapılır. Katade, “Onun
için secdelere kapandılar” (Yusuf; 100) ayeti hakkında, “O zaman
insanların birbirine selâmı secde etmek şeklindeydi” der. Yine bir rivayette
Muaz bin Cebel Yemen dönüşü Hz. Peygamber’e saygı maksadıyla secdeye
kapanır. Hz. Peygamber bu yaptığının ne olduğunu sorması üzerine
“Yahudi ve Hristıyanların büyüklerine böyle yaptığını gördüm, bu
peygamberlerin selâmlamasıymış” der. Hz. Peygamber’de “Onlar
peygamberlere iftira etmişler” karşılığını verir. Yine Hz. Ali huzuruna giren
birisinin secdeye kapanması üzerine onu doğrultarak “Bana değil Allah’a
secde et” der. Bunlardan hareketle ayette geçen secdenin ibadet değil;
teşrif, saygı, selâmlama anlamında olduğu söylenmiştir (Razi). Çünkü
Allah’ın kendisinden başka birisine bildiğimiz anlamda secde edilmesini
emretmesi teolojik açıdan proplemlidir...
Şu halde kıssada “secde” kavramıyla, varlık sahnesine çıkacak olan
“adam”a diğerlerinin (yerlerin, göklerin, ekinlerin, bitkilerin, yağmurun,
rüzgarın vs.) saygı göstermesi, özgür irade, bilinç, akıl, kavram üretme,
eşyaya isim koyma ve konuşma yeteneği ile geldiğinin, dahası bunun bir
değer/avantaj (fadl) olduğunun kabul edilmesi anlatılmak istenmektedir...
Kıssada İblisin “ateş” ve “toprak” kıyaslaması yapması genellikle
insanların birbirine “senlik-benlik” kavgası yüzünden zarar verdiği, insan
olarak bir tarafımızın ateş; kıskançlık, bencillik, çekememezlik, kendini
beğenme, kibir, üstünlük taslama, öfke, hırs, şer saçma, acı verme,
yakıcılık gibi dürtülerden oluştuğu, diğer tarafımızın ise toprak; sükunet,
bağışlama, tevazu, hayır üretme, ayıp örtme, kanaatkarlık, vb.
özeliklerinden oluştuğu, bu ikisinin içimizde çatışma halinde olduğu,
dolayısıyla insanın topraktan yana olması gerektiği çünkü yaratılış
hamurunun ondan karıldığı (ondan yaratıldığı) ateş-çamur temsilleri ile
anlatılıyor. Çünkü ateşin ve toprağın temsil ettiği insani özellikler kadim
dini metinlerde hep böyle anlatılır. Demek ki şeytanın ateşi gerekçe
göstermesi gibi, biz de, derimizi, dilimizi, ırkımızı, cinsiyetimizi, bölgemizi,
kavmimizi vb. gerekçe göstererek üstünlük iddiasında bulunmamalı,
bunlara dayalı hırs içinde olmamalı, toprak gibi mütevazi ve kanaatkâr
olmalıyız.
Allah’ın “Defol, aşağılık küstah!” diyerek huzurundan kovduğu şey
ontolojik varlık olarak İblis şeklinde kişileştirilmekte ve fakat bununla
insanoğlundaki kibir, kendini beğenme, haset, ihtiras, üstünlük taslama,
öfke, şehvet gibi “sen-ben” kavgasını körükleyen dürtüler dışlanmaktadır.
arzum
(Arzum)
#1